Ukrayna Güvenlik Forumu Konuşması

İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun Ukrayna’nın başkenti Kiev’de düzenlenen Güvenlik Forumu’ndaki konuşmasının tam metni aşağıdaki gibidir: Bizleri güzel bir ev sahipliğiyle ağırlayan, Sayın Ukrayna Başbakanı; Sayın Litvanya Cumhuriyeti Başbakanı, Sayın Moldova Cumhuriyeti Başbakanı; çok kıymetli katılımcılar ve dinleyenler, nazik davetiniz için çok teşekkür ediyor, ülkem, Sayın Cumhurbaşkanım ve Sayın Başbakanım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

*Kıymetli katılımcılar;

Biz 21.yüzyılı böyle hayal etmemiştik. uluslararası entegrasyonun yüksek olduğu; teröre karşı işbirliğinin renk, dil din, ekonomik çıkarlar, geçmiş birliktelikler üzerinden tanımlanmadığı, demokrasi ve hukukun birlikte yükseldiği, ortak yaşama havzasına sahip bir dünya hayal etmiştik. Ama öyle olmadı. yeni dünya, yeni yüzyıl, bize hiç ummadığımız bir ortamı, yeni normal olarak dayattı. Afganistan’daki tarlalarda üretilen uyuşturucu Avrupa’ya gidiyorsa; bir avrupa ülkesinde üretilen sentetik uyuşturucu Ortadoğu’ya pazarlanabiliyorsa; Londra, Hamburg ve Paris’in orta yerinde özel harekat polisleri güvenlik önlemleri almak durumunda kalıyorsa; terör örgütleri bir ingilizi, bir fransızı getirip Suriye’de DEAŞ üyesi olarak savaştırabiliyorsa; insan tacirleri hem Akdeniz’den, hem Ege’den hem de Karadeniz’den masum insanlara ölüm yolları çiziyorsa, böyle bir tabloyu yalnızca her ülkenin kendi çabasıyla ve kendi sınır güvenliğini sağlayarak iyileştirebilmesini bekleyemeyiz. Bu gerçekçi değildir. Bütün bu sorunlar, ortak bir akılla, ortak bir hareketle ve samimiyetle yok edilebilir. umarım bu forum, bunun bir parçası olur.

Kötümserliği artan, iyimserliği azalan bir dünya üzerinde bulunuyoruz. Ve bu dünyada geleceği hayaller üzerinden değil korkular ve sorunlar üzerinden tarif ediyoruz. peki nerede hata yapıyoruz? Sorunu nasıl büyüttük ki, çözüm bu kadar uzaklaştı? Eğer üçüncü dünya savaşını yaşıyor olsaydık, liderler bir masa etrafında toplanacak ve bir sonuca ulaşacaktı. Ama şimdi, masanın etrafında kiminle toplanacağımızı bile bilmiyoruz.

Şurası açık: küresel hatalar birbirini etkiliyor ve büyütüyor. terör, uyuşturucu, göç, batıda yükselen ırkçılık, gibi sorunlar, birbirinden güç alıyor. Avrupa’da ırkçılık, neredeyse 1930’lara döndü. ırkçı partilere “aşırı sağ” diyerek kabul edilebilir bir elbise giydirilmeye çalışılıyor. ama Avrupa’da ötekileştirilen, dışlanan bu kesimler radikalleşiyor ve terör örgütlerine insan kaynağı oluşturuyor. “Yabancı terörist savaşçı” denilen bir kavramla tanıştık. Bir Fransız vatandaşını, bir İngiliz veya Hollanda vatandaşını DEAŞ saflarında, PYD saflarında savaşırken yakalıyoruz. öte yandan suriye ve Ortadoğu’daki çatışma, göçü besliyor. Göçle beraber terörün de batıya geçişi kolaylaşıyor. Düzensiz göç kendi adına bir dram ve aynı zamanda bir finansman kaynağı haline geliyor. Öyle ki, başka ülkelerde insan ticaretinde tecrübeli olan gruplar, tıpkı uluslararası şirketler gibi, göç yollarındaki ülkelere geliyor ve ara taşıyıcı olarak çalışıyor. Uyuşturucu ticareti ise yarattığı inanılmaz finansal büyüklükle küresel terör örgütlerinin ana sponsoru durumunda.

Ve bütün bu orkestrayı kendi adına yönetmeye çalışan istihbarat örgütleri, aslında işi daha da çözümsüz hale getiriyor. Gelişmiş ülkeler, özellikle batı avrupa, giderek yaşlanıyor. uzun vadeli bir savaşı hem insan kaynağı açısından hem de finansal açıdan göze alabilecek güçte değil. DEAŞ’la mücadeleye gönderdikleri askeri destek, sembolik düzeyde. dolayısıyla istihbarat örgütleri, saydığım bütün enstrumanları, terör örgütlerini, uyuşturucu ve insan tacirlerini kullanarak bir “Vekalet Savaşını” sürdürmeye ve bu sayede kendi ülkeleri adına avantajlı bir pozisyon elde etmeye çalışıyor. Ancak güvensizlik, tıpkı bileşik kaplar gibi. Dünyanın her yerinde hep aynı seviyede duruyor. Bir yerde yükselirse, başka yerde de yükseliyor.

*Kıymetli katılımcılar;

Türkiye, küresel terörle mücadelede belki de dünyadaki en tecrübeli ülkelerin başında gelmektedir. Bizim bu noktada gördüğümüz en büyük küresel hata, terör örgütleri arasında ayrım yapılmasıdır. Devletler, kendilerine bir terör örgütünü partner olarak seçebiliyor. Ve bunu birtakım gerekçelerle açıklamaya, terör örgütünü meşrulaştırmaya çalışıyor. Oysa bir terör örgütü, sadece terör örgütüdür. Kötülükten başka bir şey üretmez. basit bir örnek: DEAŞterör örgütü, en kanlı eylemlerini başta Türkiye olmak üzere diğer müslüman ülkelerde gerçekleştirdi. Camilerde katliam yaptı. dolayısıyla bir terör örgütünün söylemlerine değil, eylemlerine bakmalıyız. DEAŞ’la savaşıyor diye bir bahaneyle PYD ile ortak olmak ve destek vermek, legal devletlerin yapmaması gereken bir iştir. Üstelik bu iddia doğru da değildir. Mesela, Türkiye Fırat kalkanı operasyonunu yaparken PYD, DEAŞ’a vurmadı. Tersine, onu rahatlattı ve ona alan açtı. Keza türkiye Afrin’e girerken, PYD’yi orada sıkıştırırken DEAŞ herhangi bir eylem yapmadı. Oysa bu iki örgüt birbiriyle savaşıyorsa, zor zamanlarında birbirlerine vurması gerekirdi. Demek ki aralarında terör düzleminde bir amaç birliği var. Dolayısıyla birisiyle mücadele etmek için diğerini ortak almak gerçekçi bir yaklaşım değildir.

Bu noktada Türkiye’nin tavrı nettir. Türkiye için, elinde silah olan ve legal bir devletin askeri olmayan her grup teröristtir ve bunlarla topyekün mücadele edilmesi gerekir. Terör örgütlerine 5 bin tır silah hibe etmek, dünya barışına katkı değildir. Türkiye, dünyayı legalleştirmenin peşindedir. Türkiye; sınırları içinde FETÖ ve PKK, sınırları dışında da Zeytindalı ve Fırat kalkanı operasyonlarıyla hem PYD hem de DEAŞ ’a karşı eşzamanlı mücadele etmektedir. Ve bu mücadelede, birinci faz olarak ülkemizdeki 2015 seçimleri sonrası, ikinci faz olarak da özellikle 15 temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrasında terör örgütü üzerinde arttırdığımız saha baskısı ve yaptığımız operasyonlarla, finans kaynaklarını da kurutarak, özellikle sınırlarımız içinde PKK’yı neredeyse eylem yapamaz hale getirdik. FETÖ temizliğinde de örgütün sınırlarımız içindeki ana yapılanmalarını çökertmekle beraber, uyuyan hücre olarak tabir ettiğimiz birimlerine yönelik operasyonlarımız sürüyor. Çünkü FETÖ’nün kendine ait farklı ve girift bir yapılanma modeli söz konusudur. Terörle mücadeledeki nihai hedefimiz, sıfır terör seviyesidir. Diğer aşırı sol örgütler ve radikal örgütler noktasındaki mücadelemiz de bu paraleldedir.

Sınırlarımızda da ciddi bir mücadelemiz söz konusudur. Burada sınırlarımızdan bahsederken Ukrayna’daki bir meseleden de bahsetmeden geçemeyeceğim. meselesinde Ukrayna’daki bir vatandaş ne düşünüyorsa, Türkiye’deki her vatandaş aynısını düşünmektedir. meselenin tarifini bile kendi adımıza doğru görmeyiz.ve bunun bir insanlık trajedisi olduğunun da altını net bir şekilde çizeriz. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden bahsetmeyi bile fazlalık görürüz. Ve buradaki duruşumuz net ve esas itibarıyla açıktır.

*Kıymetli katılımcılar,

Dünyadaki önemli bir tehdit de, iki tarafı keskin bir bıçak olarak gördüğüm uyuşturucu konusudur. İki tarafı keskindir çünkü bir yönüyle doğrudan dünya gençliğini zehirlemektedir, diğer yanıyla terörün ana finansman kaynağı haline gelmiştir. 2017 dünya uyuşturucu raporuna göre dünyada uyuşturucu bağımlı sayısı 29,5 milyon, hayatında en az bir kez denemiş insan sayısı ise 250 milyondur. Dünyadaki en yaygın uyuşturucu olan esrarın kullanıcı sayısının ise 183 milyon olduğu tahmin edilmektedir. Öte taraftan sadece bizim ülkemizde PKK’nın uyuşturucu ticaretinden elde ettiği gelir, yıllık 1.5 milyar dolar olarak tahmin edilmektedir. Bizim güvenlik güçlerimiz terör operasyonlarında, 2 bin-3 bin rakımlı dağlarda örgütün barınaklarını ele geçiriyor. Bu barınaklarda variller içinde uyuşturucu haplar yakalıyoruz. Dağlarda bulduğumuz bu hapların aynısını, İstanbul’da okul önlerinde, sokak satıcılarında yakalıyoruz. bizim oldukça yoğun bir uyuşturucu gündemimiz ve tecrübemiz var. üzülerek söylemek istiyorum ki nüfusu giderek yaşlanan batı, bu meselede anlaşılmaz bir rahatlık içindedir. Özellikle sentetik uyuşturucu konusunda ana üretici konumunda olan Belçika ve Hollanda’da bir “yaklaşım problemi” var. Mevcut kullanıcılar için özgürlükler çerçevesinde “devlet kontrolünde bir kullanım alanı” belirlemeye çalışıyor. Ama açıkça görülüyor ki avrupa, bu alanı kontrol edemiyor ve yeni kullanıcı oluşmasını engelleyemiyor. Öte yandan Afganistan’da doğal uyuşturucu arzı artıyor. Türkiye olarak biz, doğumuzdan ve batımızdan uyuşturucu ticaretinin baskısı altındayız. Bu baskı altında bile uluslararası raporlara göre türkiye, küresel eroin yakalamalarının yüzde 16’sını; Avrupa eroin yakalamalarının ise 2 katını tek başına gerçekleştirmiştir. Ecstasy yakalamalarında 2015 yılında 5.7 milyon adetle Türkiye, birinci olmuştur. Eğer Avrupa da bu yaklaşımını değiştirir ve uyuşturucu ile mücadelede bizim politikamıza uyum sağlarsa, hem dünya gençliğini kurtarırız, hem de terörün gücünü önemli ölçüde zayıflatırız.

*kıymetli katılımcılar;

Özellikle Suriye ve Irak’ta yaşanan gelişmeler neticesinde türkiye ciddi bir göç baskısı altında kalmıştır. Bugün yaklaşık 3,5 milyon suriyeli, bir milyon civarında da Iraklı ve diğer ülkelerden gelen ve farklı statülerde göçmen insan bulunmaktadır. Yaklaşık 30 milyar dolar harcama yaptık. Ciddi göç yolları üzerinde bulunuyoruz ve insan tacirleri sürekli yeni yollar açmanın peşinde. 2017 ağustos ve eylül arasında Karadeniz yolunu da denediler. Sahil güvenlik ekiplerimiz 1 ay içinde 1.111 düzensiz göçmen ve 15 göçmen kaçakçısını yakaladı. Aldığımız tedbirlerle o rotayı tamamen kapattık (27 kasım 2017’den sonra hiç geçiş olmadı).

80 milyon nüfuslu Türkiye bu mücadeleyi verirken 500 milyonluk Avrupa Birliği bu konuda bizi hayal kırıklığına uğrattı. Türkiye olarak biz “göçü yönetmek” tercihini kullandık. avrupa ise “göçü önlemek” tercihini kullandı. Kendine ait bir güvenli alan oluşturmak istedi. Ancak gerek Berlin’de, gerek Paris’te, gerekse başka Avrupa şehirlerinde yaşanan terör eylemleri, böyle bir alanın oluşamayacağını gösterdi. Göçü bitirmek, terörü bitirmekle mümkündür. Fırat kalkanı harekatının başladığı 24 ağustos 2016 tarihinden itibaren bugüne kadar Hatay, Kilis ve Gaziantep sınır kapılarından ülkesine geri dönen göçmen sayısı 162 bin 471 kişidir. Yaklaşık 50 bin insan, Doğu Guta’daki katliamdan, bizim terörden temizlediğimiz Elbab’a kaydırılmak suretiyle insanlık dışı bir katliamdan kurtarılmıştır. Bu rakamlar, bizim o operasyonları neden yaptığımızı göstermektedir. Terörü bitirdiğiniz ölçüde göç de bitmektedir. Ayrıca dünyadaki ekonomik eşitsizlikleri azaltabildiğiniz ölçüde, yine göç olgusu azalmaktadır. Biz Afrin’i Afrinlilere bırakacağız. Azez’i Azezlilere, Mare’yi Marelilere.. Sınırlarımızın dışındaki hiçbir yerin ne petrolüne, ne başka zenginliğine ihtiyacımız yoktur. Bizim ülkemiz bize yetmektedir. Ancak, oradaki istikrarsızlığın, Türkiye’ye ciddi maliyetleri söz konusudur. Terör, uyuşturucu, göç ve finansal maliyetler gibi ciddi maliyetleri vardır. Dolayısıyla bu bölgedeki güven ve istikrar, Türkiye için bir beka sorunudur. sınırlarımızı, gözlerimizi ve kulaklarımızı kapatmak, maalesef Türkiye için bir çözüm değildir.

*Kıymetli dostlar;

Türkiye, çok farklı hinterlandlara temas eden bir ülkedir. Batı Avrupa ya, Ortadoğu’ya, Karadeniz ve Doğu Avrupa’ya temas eden ilginç bir konumumuz var. Risklerimiz ve fırsatlarımız çok fazla. Dolayısıyla Türkiye, bölgesel istikrara hem ihtiyaç duyan hem de bu istikrarın oluşumunda vazgeçilmez bir ülkedir. Türkiye’nin menfaatleri ile insanlığın menfaatleri örtüşmektedir. Biz dünyayı daha fazla legalleştirmeye çalışıyoruz. Özellikle Karadeniz’deki komşularımızla olan işbirliklerimize ve temaslarımıza ayrı bir önem veriyoruz. Bu toplantının bölge istikrarına katkı sağlayacağına olan inancımı tekrarlıyor, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.