“Türkiye’nin Yaptığı Sağduyu Telkin Etmektir”

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu, A Haber’de katıldığı bir programda Murat Akgün’ün sorularını yanıtladı. CHP’nin, tezkerenin yenilenmezse Yüce Divanlık olacağı yönündeki yorumlarıyla ilgili olarak Soylu, “bu Yüce Divan lafları mezarlıkta ıslık çalmaktır” dedi.

Programda ilk olarak yargılamaları başlayacak olan 28 Şubat davası ile ilgili soruları yanıtlayan Soylu, “demokrasimiz, siyasi hayatımız için önemli günler geçiriyoruz. Bunu sadece bir hukuki mesele olarak almak doğru değildir. Bunu bir çoğulculuk meselesine Türkiye’nin bundan sonraki bakışının yol haritasıdır. Çok kelimeler üzerinden değil içerik üzerinden bakmak gerekir.” Dedi.

Bu davanın temel amacının bir siyasi rövanş almak olmadığını ifade eden Soylu, “Bugün arzulanan, o gün kısıtlanan çoğulculuğun Türkiye’de yeniden varolabilmesinin sağlanmasıdır. Bugün arzulanan hukuk devletinin hakim olabilmesidir. Bütün bunların yanısıra seçilmişlere olan saygının devam edebilmesidir. Ve bütün bunların sebebi, Türkiye’nin bir daha maliyetlerle karşı karşıya kalmamasıdır. Ekonomik maliyetlerle, siyasi maliyetlerle, uluslararası alanda gördüğümüz maliyetlerle. Bunların olmaması için yapanın yanına kâr kalmayacak bir demokratik meşruiyetin oluşmasını sağlayabilmek gerekir. Bunu bir rövanşizm meselesi olarak, kamplaşma meselesi olarak görmemek gerekir. Türkiye demokratik sisteme kendini angaje etmekle yükümlüdür.” Dedi.

Davanın tek sivil tanığının Kemal Alemdaroğlu olduğuna ilişkin bir değerlendirmeyi içeren soruya da Soylu, şöyle cevap verdi:

“Bu davanın sadece bir sivil sanığının olduğu şeklinde bir  değerlendirme ortaya koydunuz. Bir taraftan bunu elbette ki uluslararası bir devamının olduğunu bilmek gerekir, bunun bir medya ayağı olduğunu bilmek gerekir, bunun bir sermaye ayağının olduğunu bilmek gerekir, bunun Türkiye’de iktidara meşru yollardan gelemeyen siyasi partilerinin tahrik eden yöntemlerinin oluşma ayağının olduğunu bilmek gerekir. Tek taraflı bakmamak gerekir.

Bunların bir önemli sonucu da gelecekle ilgili böyle adım atmak isteyen insanların da hukuktan ve demokrasiden endişe etmesinin sağlanmasıdır.

Şuna hep birlikte alışmalıyız: Bir hukuk var ve hukukun tarafsızlığı ve bağımsızlığı var. Burada mahkemelerin vereceği kararlar konusunda, elbette ki birey olarak da siyaset yapan insanlar olarak da o kararları etkileyip yönlendirmeyecek şekilde bir değerlendirme yapabiliriz. Herkes yapabilir. Ama hukuku biz yönetemeyiz. Orada görev yapan savcı ve hakimler, kendi birikimleriyle, hukuk normlarıyla kararlarını vereceklerdir. Orada bir sıkıntı olursa bir üst mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’ne  kadar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar  temyiz yolu da açıktır. Burada “bu kötü oldu, sayın cumhurbaşkanı müdahale etsin, bu kötü oldu sayın başbakan müdahale etsin, sayın genelkurmay başkanı müdahale etsin”   diyebilecek bir ülke değiliz. Türkiye dünün ülkesi de değildir.”

Suriye’de yaşananlara ilişkin Obama’nın ve BM’nin tavrı ile ilgili olarak da Süleyman Soylu, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Aylardır dile getirilen Türkiye’nin tezi, liderler kabul etsin etmesin, dünya toplumu tarafından kabul edilmektedir. Oradaki insanların öldürülmesi  ve kendi topraklarından başka topraklara gitmeleri uluslar arası toplumu ciddi şekilde bir endişeye sevketmektedir. Fakat burada ikircikli bir bakış hepimizi rahatsız ediyor. Orada insanlar ölüyorlar ama buna kırmızı çizgi diye sadece kimyasal silahtan bakmak, orada insanların temel hak ve hürriyetlerini sadece kimyasal silah çıpasına bağlamak bana göre BM’nin Bosna’dan, Serebrenitsa’dan, Filistin’den, Myanmar’dan, Somali’den hiçbir ders almadığının en önemli delili ve işaretidir. Bunu insanlık açısından, ilkeler açısından söylüyoruz. Bunu, dünyanın bir “ahlâksız çoğunluğa” teslim olması değil  ahlâklı bir çoğunluğa teslim olması açısından söylüyoruz.

Türkiye için yalnızlık sendromları üretilmeye başlanıyor. Türkiye yalnız değil ki. Arap toplumları, İslâm toplumları Türkiye ile beraber; Avrupa’nın entelektüellerinin büyük bir bölümü, batının yaşayan halklarının büyük bir bölümü, ortaya çıkan bu zulümle ilgili Türkiye’nin haykırdığı bu hakkaniyetli, adaletli güçlü sese her noktada destek veriyorlar.”

CHP’NİN TAVRI

CHP’nin Suriye meselesinin başından itibaren Suriye meselesini anlamakta zorluk çektiğini ve bu yüzden Esad’a destek veren açıklamalarını, meşruiyet sağlamaya çalışan açıklamalarını, ziyaretlerini  sadece bizim değil, bütün dünyanın izlediğini belirten Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu “sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir siyasi partinin temel çizgisi insan hayatı ve insan onuru olmalıdır. Türkiye’nin sağlıklı bir muhalefete ihtiyacı var. Hükümeti uyaran bir muhalefete ihtiyacı var. Görmediklerini göstermeye çalışan bir muhalefete ihtiyacı var. En son Irak ziyaretinde maalesef Türkiye’nin düşürüldüğü hali de gördük. Keşke daha onurlu bir ziyaretle karşı karşıya kalabilseydik. Özellikle uluslar arası alanda CHP’nin yaptığı değerlendirmeler, sorumlu bir muhalefet anlayışı olarak maalesef göremiyoruz. Bizim tezimiz, Suriye’de yaşayan bütün vatandaşlarımızın, bütün kardeşlerimizin ortak kurallar içinde yaşayabilmesidir. Dün Bosna’da yaşadığımız acıları yıllar sonra tekrarlayalım mı?

Hepimiz savaşa karşıyız Murat bey. Savaş insanlığı rahatlatan değil, kaosa sokan bir meselesidir. Bu meseleyi bir savaş olarak yansıtmak yanlıştır. Burada insanlar katlediliyor. Yan komşunuzda yangın var, ne yapacaksınız? Su sıkmayacak mısınız? Bugüne kadar Türkiye’nin dünyaya da Esad’a da yaptığı, sağduyu telkin etmektir.” dedi

YÜCE DİVAN

CHP’nin tezkerenin yenilenmesi gerektiği, aksi takdirde yüce divanlık olunacağı şeklindeki yorumunun sorulması üzerine Süleyman Soylu “zaten CHP’ye göre Ak Parti’nin her yaptığı yüce divanlıktır. Köprü yaparsınız yüce divanlık olursunuz, Kanal İstanbul yaparsınız yüce divanlık olursunuz veya bölünmüş yol yaparsınız, yüce divanlık olursunuz, kentsel dönüşüm yaparsınız, yüce divanlık olursunuz. Bunlar gayriciddi iddialardır. Türkiye’de bir taraf iş yapmak üzere, bir taraf da iş yaptırmamak üzere bir uğraşı içerisindedir. Biz isteriz ki muhalefet partilerinin de iş yaparken yapılan işi denetleyebilecek ve yapılan işin çok daha iyi olabilmesinini ortaya koyabilecek bir politik aklı ortaya koyabilsin. Bu yüce divan lafları, mezarlıkta ıslık çalmaktır.” cevabını verdi.

Çözüm sürecinde BDP’den gelen açıklamaların sorulması üzerine Süleyman Soylu, şunları söyledi:

“Çok başarılı bir şekilde hem Suriye’ye, hem Mısır’a, hem de Demokratikleşme sürecine dikkat etmek zorundayız. Demokratikleşme sürecini Türkiye bugün çok başarılı bir şekilde yürütmektedir. Süreci yürüten ayaklardan bir tanesi de BDP’dir. Onların söylemlerinin neyi ifade ettiğini anlamakta da bazen güçlük çekiyoruz. Bugün 8-9 aydır, ne bir terör hadisesi sözkonusudur, ne bir şehit haberi gelmektedir, tam anlamıyla  bu, siyasal olarak güçlenebileceğimiz, toplumu tam anlamıyla kavrayabileceğimiz bir sürecin adıdır. Ne biz hükümet olarak dayatmayla bir şey elde edebiliriz, ne de BDP, MHP, CHP….olay sadece BDP ile ilgili değildir, 76 milyonu ilgilendiren tarafı var. Ak Parti bir iklim oluşturmaya çalışıyor. Bu takvim saplantısını anlamak mümkün değildir. Burada bir süreç vardır ve Türkiye bu süreci hala sabır ve inatla beklemektedir. Terör örgütü mensuplarının silahlarını bırakarak sınır dışına çıkmaları bizim sabırla beklediğimiz bir sonuçtur ama bütün bunları onlara bağlayarak da sağlamayız. 76 milyon vatandaşımız bizim vatandaşlarımızdır. Biz onların demokratik ilerlemesinden sorumluyuz. Bunun için 10 yıldan beri Türkiye cesaretli bir şekilde atılacak bütün adımları atmıştır, atmaya da devam edecektir. Ama bunu bir siyasi çıkarım elde edebilmek için, “bak biz bastırıyoruz, Ak Parti hükümeti de ancak böyle yapıyor”  diye bunu getirip oy çıkarcılığının içerisine koymak, seçim sonucuna yönelik hamlelerin içine sığdırabilmek, Türkiye’nin bugün bu konuda rahatlamasının çok altında bir gayrettir ki bu BDP’ye de, diğer siyasi partilere de bir fayda getirmez.

Biz aşama konusunda da bu değerlendirmelere katılıyor değiliz. Bu bir demokratikleşme sürecidir, bunun hamleleri vardır, tarafları vardır. Soyut olan tarafı demokrasidir, somut olan tarafı da 76 milyon vatandaşımızdır. Biz kendimize bir çerçeve çizmiş de buna ilişkin kurallar koyuyor değiliz. Bir milat falan koyuyor değiliz.”

Son olarak özellikle Gezi Olaylarının ve sonrasında Suriye konusundaki tavrın, anketlere nasıl yansıdığının sorulması üzerine Soylu, şu değerlendirmelerde bulundu.

“Özellikle Gezi Olayları’ndan sonra yaklaşık 1,5-2 puan bandında oyumuzu yükseltmiş görünüyoruz, Türkiye genelinde. Suriye meselesi konusunda yine halkın özellikle Ak Parti’ye bu konudaki desteği, önceki aylardan çok daha iyi bir noktaya geliyor. Siyaset bazen öncü olmak zorundadır. Ak Parti bu konuda öncü rolünü ortaya koymuştur. Vatandaşımız, anketlerden anlaşılıyor ki, Suriye konusunda  bizim ne anlatmak istediğimizi daha iyi anlamaya başlamıştır.”