AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu, canlı yayında Türkiye’nin son dönem dış politikasını ve cumhurbaşkanlığı seçimi sürecini değerlendirdi. Soylu: “10 Ağustos, Türkiye’de yeni bir siyasal sistemin ortaya konacağı tarihtir” dedi.
24 TV canlı yayınında konuşan Soylu şu değerlendirmelerde bulundu.:
Türkiye’nin güçlü olması bölge için çok önemli.
Türkiye durumu temkinli bir tavırla izliyor. Tecrübeli bir dış politikamız var. Muhalefet gibi durumu farklı değerlendirenler Türkiye’nin dış politikasını eleştiriyorlar. Türkiye’nin eski politikası üzerinden eleştiriyorlar. Oysa Türkiye seyirci değil. İlişkilerini nereye götürdüğünü bilen bir anlayışa sahip. 7 milyara ulaşan insanları koordine eden mühendisliği sağlayan bir ülke değiliz ama kendi insanının geleceğini belirleyen bir tablo oluşturmaya çalışıyoruz. Bizim dışımızda denge sağlamaya çalışanlar var. Biz de hamleleri gören bir tablo oluşturmaya çalışıyoruz. Esas itibari ile rahatsız olan ülkeler var. Yaşananlar Türkiye’nin “bu bölgede biz de varız” demesinin neticesidir. Türkiye’nin dış politikasından rahatsız olan dış dünya ile iç muhalefetin birbiriyle örtüşen bir eleştirisi var, burası çok ilginç.
“Türkiye sıkıntıya girsin ve ben siyasi çıkar sağlayayım” anlayışıyla yapılıyorsa, bu anlaşılabilir ama aciz bir yaklaşımdır. Ama Türkiye’nin çıkarına aykırı durumları görüyorlar da yine bu eleştirileri yapıyorlarsa bu yanlıştır.
Türkiye gelişmelere seyirci değil.
Dünyada ne olursa olsun Türkiye’ye yöneltme çabasında olan bir anlayış var. Dünyadaki gelişmeleri Türkiye açısından “nasıl kendi menfaatimize dönüştürürüz” anlayışı var.
Dış dünyada ciddi bir kartlaşma yaşanıyor. Herkes kendini ortaya koyuyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yanlışlar devam ediyor. Son gelişmelerle bu dönemde bir hamle ortaya kondu ve bu hamle Arap Baharı’ydı. “Bu bir batı mühendisliği midir” tartışması yapıldı. Ama öyle olmadığı anlaşıldı. Sisi’nin bir şekilde yönetime gelmesi bunu ortaya çıkardı. Bu mesele halkların oradaki temel dinamiğinden kaynaklanıyor. Bölge için ve belki de dünya için bir barış fırsatı idi. Irak, Suriye ve Mısır’da yaşananlar oradaki halklara dünyanın verdiği çok önemli bir mesaj. “Kendi başınıza demokrasi kurmaya kalkarsanız dünyayı başınıza yıkarız.” Barış kartına karşı çok acımasız ve belki de dünya tarihinde kara bir tablo olarak yazılacak bir sonuçla karşı karşıyayız.
Türkiye bir gül gibi açmakta bu ortamda. Ekonomisini düzeltmekte, 156 milyar dolarlar seviyesine ihracatını getiriyor. 136 milyar dolarlar seviyesine merkez bankası rezervini genişletiyor. İpek yolunu canlandırıyor. Yolları ve hava limanları ile birlikte bütün bunları inşa eden bir Türkiye tablosu var. Yetmiyor, bütün bu kaygıların içinde güvenli bir gelecek de inşa ediyor. Sadece Türkiye için değil, Avrupa için de yapıyor. Sadece bir ekonomik gelişme açısından değerlendiren bir Türkiye tablosu yok. Ortadoğu’nun durumunu değerlendirerek önlem alan bir Türkiye var. Dünyaya ders veren bir şekilde stratejik adımlar atıyor. Demokratik sistemlerde bu adımları atmak kolay değildir. Tek adamlı sistemlerde bu adımları atabilirsiniz. Ekonominin istediği gibi dağıtılabildiği sistemlerde bunları atabilirsiniz. Ama vesayet sistemi denilen bir organizasyon varsa bunu atamazsınız. Bu karmaşık ülkelerin içinde bir modelleme olarak sunabilmek ve bunu demek, dünyaya dönüp siz bunu beceremediniz ama biz bunu yapıyoruz demenin en önemli numunesidir.
Türkiye’yi bu noktada istikrarsızlaştırılmış bir bölgenin içine çekmeye çalışıyorlar. Türkiye yüksek bir akılla bu bölgeyi takip ediyor ve bu nereye gidiyor şeklinde analiz edebilecek bir akla sahip. Bütün bu oynanan senaryonun da kendisinin bir şekilde içine dahil edilerek bu isteği de görmezden gelmiyor.
Bayrak meselesinde Diyarbakır’daki de Musul’daki de… İçimizdeki dinamikleri kaşıyarak yapıyorlar bunu. Kürt meselesini çözer ve barış ortamı çıkartırsak bölgeye yönelik bir barış ortamı oluşur. Ama bunu kaşırsak altından çıkamayacağımız ekonomik ve siyasal bir sorun olarak karşımıza çıkar. “Baldıran zehri içerim” sözünün altında binlerce sayfalık bir metin ortaya koyabilirsiniz. Bu travmadan beslenenler, bu travmadan bölgeyi yönetmeye çalışanlar bunu ortaya koymaya çalışıyor.
Eski Türkiye aklıyla bunları yaşasaydık, olası gazete manşetlerini söyleyeyim size:“Asker göreve, yine başaramadık, demokrasi bize göre değil, teknokrat hükümet”… Bu olayları okurken elbette ki Irak’taki 2 milyon varil petrolü düşünmeden bir tasavvur ortaya koymak yanlıştır. 150 milyonluk hava alanı Türkiye’nin neyine demek de aynı sonuca götürür. Türkiye dış politikada doğru ve akılcı bir yöntem izlemeye çalışıyor. Bunu anlamayanlar ilerde istemeseler de bunu kabul edecekler.
Miroğlu: Mahmur Kampı’nın kuşatma içinde olduğunu gösteren gelişmeler var…
10-15 bin arası Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var. Mahmur’a 15-20 Kilometre mesafede ve Mahmur halkı tehlikede. Son derece önemli. 80 kişiyi kurtarmaya çalışırken Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı insanlar orada. Bir üçgenin tam ortasında. Mahmur farklı bir konumda. Vaktiyle belli sebeplerden ötürü Türkiye’yi terketmiş insanların bulunduğu bir kamp. Eski Türkiye’nin bize bir bakiyesi.
Dönem dönem bu değişim dönemlerinde özellikle istikrarlı ülkeler bu sorunlarla karşılaşırlar. Fevri hareketten ziyade ilişkileri geleceğe taşımak adına sakin, sabırlı ve bölgesel istikrarı gözeten bir aklı ortaya koymak lazım. Türkiye’nin imar ettiği ilişkileri sağ salim geleceğe taşımak adına çok akılcı hareket etmek lazım.
Cumhurbaşkanlığı seçimi
Gayet kararlıyız. Buz parti olarak bu büyük hareketi destekleyen bütün unsurlar konusunda cumhurbaşkanlığı konusunda hemfikir. Siyaset olabilirliklerin sanatıdır. Parti içindeki istişareler ve parti tabanında milletvekillerimizde partinin zihniyetini destekleyenlerde Sayın Başbakanımızın Cumhurbaşkanlığı konusunda bir arzuyu dillendiriyorlar. Biz de dahil ve bizde her hangi bir kırılma sözkonusu değildir. Muhalefet de bir cumhurbaşkanı arayışı içerisinde. Referandumdaki gibi bir süreç izlesek mi davranışı var. Bu davranışın da karşılık bulmadığı ortada.
Millet huzur arar ve ötekilşetirilmediği bir ortam arar. Millet kendisi için çalıştığını ortaya koyan bir biçimlendirmeyi tasnif eder kendi kafasında. Cumhurbaşkanlığı ilk kez halkın kendi seçimiyle gelecek bir yapı ve bu çok önemli bir olay. Eski sistemi hatırlayın, siyasi partiler üzerinden bir iktidar getiriyor. Yürütme kendi içerisinde bir denetleme mekanizmasına sahip. Yasama yürütmeyi denetleyebiliyor. Yargı da yürütmeyi denetliyor. Ama dünyada hiç bir sistemde yürütmenin kontrol ettiği bir sisteme tabi değil. Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı gibi bir mekanizma var. Milli iradeden yoksun yönetmek isteyenlerin maymuncuğu haline gelmiş. 3 maymunu oynuyor. Eski Türkiye’nin sistemi devam edecek mi etmeyecek mi sorunu var. Bir yürütmenin kendi içindeki bir vesayetle kontrol edildiği halkın kendi seçtiğinin devletin başı olamadığı bir yapı isteniyor. MHP ve CHP’nin düştüğü durum bu, halk da bunu görüyor. Halk yeni bir Türkiye ile devam etmek istiyor. Türkiye’ye bir şey sağlamayacak, Türkiye’yi bir yere götürmeyecek adaylarla önemli ölçüde yaşları da yüksek perdede olan eski Türkiye’nin bütün ruhunu şekillendirmiş insanlarla karşı karşıyayız.
Biz özellikle Türkiye’de bu asra başlarken ilk 12 yılı çok iyi geçirdik. Çok zor oldu ama bunu eski sistemle yakaladık. Darbe girişimleri, muhtıralar, bir çok olay bunları sayarsak hakikaten zihnimizi karartacak bir dönem geçirdik ve buna rağmen millet ve siyasi irade inat etti ve birinci sıçrama gerçekleşti. Ama daha düne kadar 20 gün ötesini göremeyen bir Türkiye, bu tip dalgalamlaların içinden geldi. Hükümetleri halkın talebini yerine getirmeye çalışan siyasi iradeyi kontrol edebilecekleri bir yapıyı oluşturmak ve Türkiye’yi idare etmek. Eğer Türkiye yürütmeye tekleştirebilirse bugünkü temel başarılardan bir tanesi Sezer’den sonra Gül ve Erdoğan’ın uyumlu çalışmasıdır. Biz her zaman bunu bulabilecek miyiz? Devletlerin hayatları 15-20 yıllık değildir. Biz demokrasi ve milli irade fırsatını bulduk. Bunu değerlendirecek miyiz, değerlendirmeyecek miyiz. Eski sistemi bir gulyabani gibi tutacak mıyız tutmayacak mıyız? Güçsüz aktörlerle bunu aşamazsınız. Halk tarafından inandırıcı bulunmayan aktörlerle olmaz. Kılıçdaroğlu’nun durumunu izliyorum üzülüyorum. Örneğin konuşmada Başbakan’a hakaret ediyor. Türkiye’nin ana muhalefet liderine yakışmıyor. Bu millet feraset sahibi bir millettir, AK parti yanlış yapıyorsa millet cevabını veriyor. Nitekim kaybettiğimiz ilçeler var.
Takvim ne zaman netleşir?
Bir çok istişareler yapıldı, kamuoyuna açık istişareler var. Milletvekillerimizle, kadın kolları ve gençlik kollarımızla bunlar yapıldı. Kamuoyu yoklamaları da yapılıyor. Milletimiz ne düşünüyor bunlara bakılıyor. Teşkilatlarımız da halkımızın nabzını tutuyor. Her Cumhurbaşkanlığı seçiminde halkımıza ders vermeye çalıştılar. 17-25 Aralık, Gezi olayları sebepsiz değildir. Bütün bu olayların tamamı, Türkiye’yi istikrarsızlaştırma girişimleri Türkiye’nin toplam bir şuurla yönettiği halkın kararını hiçe saymaktır. Meydanlarda Sayın Başbakan’a olan teveccühün karşılığı budur. Halk güçlü bir aktör istiyor ve diyor ki ben bundan sonuna kadar istifade etmek istiyorum diyor.
AK Parti nasıl yoluna devam edecek? Bazı isimlerin Gül gibi, belirsizlik içinde denklemden çıkıyor olmaları etkileyecek mi?
Çok basit, eğer biz eski siyasal sistem üzerinden bu tartışmayı yürütürsek kaos kapımızı çalar. Bu net. Geleceğe ait kaygılarımızı ortaya koyup AK Parti ne olacak diye değerlendirmemizi yapabiliriz. Ama 10 Ağustos başka bir tarih,. Bir devrin kapanıp başka bir devrin açılacağı tarihtir. Bunun ne demek olduğunu milletimizin gözünden kaçırmak isteyenler başbakan kim olacak sorusunu soruyor. Türkiye yürütmeyi tekleştiriyor. Anayasaya aykırı değil, yürütmenin başının kim olduğu yazılıdır. Halk bugün yüzle 45,5oy veriyor AK Parti’ye. Vatandaş verirken 10 ağustosa gözünü kapatarak mı veriyor. milletimiz orayı da görüyor. Başbakanlık seçimi üzerinden düşünürsek kaos çıkar ama bu böyle olmayacak. Bundan sonra Türkiye’deki siyaset odağını belirleyecek seçimler Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Yürütmede de Erdoğan’ın liderliğinin devam ettiği bir sistem geliyor. Bundan sonra da böyle olacak. Genel seçimlerde partiler çıkar, yerel seçimler de bunun ekseninde döner. Cumhurbaşkanlığı seçimi bundan sonra siyasetin odağı haline geliyor. Yine halk oyuyla onu kontrol edecek ve onu destekleyecek milletvekillerini seçecek. Gerekli gücü yasamada ona verecek. Sayın Cumhurbaşkanımız olduktan sonra niyetin Sayın Cumhurbaşkanlığının etkinliğini istediği kadar onu destekleyecek. Bir partinin büyüyerek devam etmesini sağlayacak bir mekanizmayı kendi başına oluşturacak.
Yeni model nasıl olacak?
Bu model kurulduğunda Türkiye yürütmeyi bir vesayetten kurtarmış olacak. Millet bunu takip edecek. Biz iş yaptığımız saman olumlu ise halk cevabını verecek değilse hesabını soracak. Biz bunu başka yere atacak değiliz. Yasama, yürütme ve yargı her birinin kendi işlevini yapabileceği bir sistem. Şu anda ismi bile konulamayan bir sistem var. Melez bir sistem var. Böyle bir ülke kendi adına hem siyasal sistemini hem de geleceğini tam olarak ortaya koyacak. 10 Ağustos yeni bir sistemin ortaya konacağı tarihtir.
ABD’yi kim temsil ediyor, Obama, Almanya’yı kim temsil ediyor Merkel, Rusya’yı kim temsil ediyor Putin. Yeniden güçlü bir kişiliği Türkiye’ye getirmek istiyoruz. Bu Sayın Başbakan’a özel bir sistem değil. Aslında bunu, bunu eleştirenlerden anlıyoruz. CHP ve MHP neyin mücadelesini veriyor. Erdoğan’a karşı güçlü birini ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. Bulamıyorlar ama bu iyi bir şey. Neden final maçları en çok izlenen maçlardır, çünkü elene elene geliyorlar. Siyasal güç merkezlerinin en güçlü aktörleri bu sistemi ortaya çıkartacak. Arzu edilen bu.
AK Parti güçlü bir lideri var ama o güçlü bir liderin yönettiği bir kültür var. Demokrasiyi içselleştiren ve yenilenmeyi ortaya koyan bir fikri var. CHP’de bu yok, eski sisteme sahip çıkmayı hedefliyor, bu da bir fikir. AK Parti bunu sürdürdüğü sürece devam edecek. AK Parti milletin ihtiyacından doğmuştur. Sürekli ilerleme gerektiriyor bu. Hava limanı açıyor, Irak petrolünü dünyaya açıyor, demokratikleşme sürecini ortaya koyuyor, Alevi sorununa el atıyor…
Teşkilatlardaki değişim..
Türkiye’de 200’ün üzerinde arkadaşımız hiç bir sorun çıkmadan seçim sonrasında görevi bırakmışlardır. Bu başka hiç bir siyasal sistemde olmayan bir şey. Büyük bir olgunlukla ve vakarla, gelecek arkadaşların önünü açmak adına yapmışlardır. Bunu sağlamak adına bir yenilenmeye gidiyor diyeceksiniz, gazeteler, dergiler ve diğer kamuoyu görevin ciddiyetini sonlandırırken de ortaya koyduğu tabloyu anlayabilmekte zorlandılar. Süreç içerisinde yaşanan kritikler var ve bu arkadaşlarımızla ilgili de bugüne kadar itiraz eden kimseyi görmedim. Ufak tefek burukluklar olur mu, çok az ama onlar bunu biliyor bu bir millet davasıdır. Ellerinden geleni yaptılar sonuna kadar. Biz sadece il başkanlarını belirlemiyoruz o ilin geleceğini de hesaba katıyoruz. Süzerek bir yöntem uyguluyoruz bundan sonra da aynı yöntemle süreci yürütüyoruz.