Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu, 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük insani trajediye sebep olan Suriye kriziyle Türkiye’nin göç dalgasından en çok etkilenen ülkelerden biri olduğunu belirterek, “Bu insani dram karşısında ‘açık kapı’ politikasını yürüten Türkiye, artan ekonomik gücünün de neticesinde mülteciler için bir ‘geçiş ülkesi’ konumundan çıkarak, ‘hedef ülke’ haline gelmiştir.” dedi.
Soylu, Dünya İnsani Zirvesi kapsamında düzenlenen “Suriyeli Mültecilerin Krizine Çözüm Bulunması Bakımından İnsana Yakışır İşlerin Merkezi Rolü: ILO Deneyimleri” panelinde yaptığı konuşmada, insanlık tarihinin göçlerle oluştuğunu – yazıldığını ifade etmenin abartı olmayacağını söyledi.
Tarihin her döneminde, dünyanın bir karesini yaşanır kılarak renklendiren ve şekillendiren göç dalgaları olduğunu dile getirenSoylu, bu göçlerin arkasında bazen ekonomik, bazen siyasi, bazen güvenlik kaygıları olmak üzere çok çeşitli nedenler bulunduğunu aktardı.
Soylu, yerleşik bulunulan ülke veya topraklardaki çatışmaların, yoksulluk, ağır iklim koşulları ve ekonomik durgunluk gibi etkenlerin, insanları daha güvenli ve daha iyi yaşam koşullarına ulaşma isteğiyle başka ülkelere göç etmeye zorladığını vurgulayarak, “Her ne sebeple olursa olsun, göç son yıllarda uluslararası politika gündeminin üst sıralarında yer almaya devam etmektedir. Bugün karşımıza çıkan ve panelin ana temasını oluşturan göç dalgasında ise temel saik, hepimizin malumu olduğu üzere güvenlik kaygısıdır.” diye konuştu.
Anadolu topraklarının, coğrafi konumunun göç yolları üzerinde bulunması nedeniyle, tarihsel süreç içerisinde sürekli göç dalgalarına maruz kaldığını anlatan Soylu, şöyle devam etti:
“Anadolu’yu tanıtırken 30 fazla medeniyete beşiklik etmiştir tanımı irdelendiğinde de bu sonuca ulaşmak zor olmamaktadır. Bu durum, Anadolu’ya ve Türkiye’ye büyük bir tarihi miras yanında, binlerce yıllık beraberliklerin oluşturduğu birlikte yaşama kültürünü, paylaşmayı ve bunun gerektirdiği sorumlulukları da beraberinde getirmiştir. 20. yüzyıla gelindiğinde, 60’lı yıllarda hızlı sanayileşmenin ortaya çıkardığı ihtiyaçlar nedeniyle Türkiye, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere sanayileşmiş ülkelere büyük bir iş gücü, göçü vermiştir. 21. yüzyılda ise dünya göç hareketleri artarak devam etmiştir. Birleşmiş Milletler, dünya genelindeki uluslararası göçmen nüfusunun 2000 yılına göre yüzde 41 artışla 244 milyona ulaştığını belirtmektedir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük insani trajediye sebep olan Suriye kriziyle birlikte Türkiye göç dalgasından en çok etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Bu insani dram karşısında ‘açık kapı’ politikasını yürüten Türkiye, artan ekonomik gücünün de neticesinde mülteciler için bir ‘geçiş ülkesi’ konumundan çıkarak ‘hedef ülke’ haline gelmiştir. Uyguladığımız bu açık kapı politikasını bizler bir ‘insani gereklilik’ olarak görmekteyiz ve ‘ahlaki sorumluluk’ bilinciyle Suriyeli kardeşlerimizi misafir etmeye devam etmekteyiz. Türkiye, Birleşmiş Milletler mültecilerin statüsüne ilişkin Cenevre Sözleşmesi yükümlülükleri uyarınca, ‘geri göndermeme’ ilkesine titizlikle uymaktadır.”
“Suriyeliler için Türkiye’ye verilen destek yalnızca 455 milyon dolar”
Bakan Soylu, yapılan araştırmalar ile uluslararası göçmen ve uyum süreçlerinin dikkate alındığında, Türkiye’de Suriyelilere yönelik toplumsal kabul düzeyinin de son derece yüksek olduğunu ifade ederek, “Bugün Türkiye, başta Suriye olmak üzere komşu ve civar ülkelerden 3 milyonu aşkın, yerlerinden zorla edilmiş kişiyi misafir etmektedir. Tüm bu gelişmeler neticesinde Türkiye hem göç veren, hem göç alan ve hem de transit ülke konumuyla göçün tüm veçhelerinde büyük bir deneyim ve bilgi birikimine sahip bir ülkedir.” dedi.
Bugüne kadar, hükümet olarak geçici koruma altındaki yabancılara, insan onurunu gözetir bir yaklaşımla ve düzgün yaşam koşullarına erişimlerini sağlamak amacıyla 10 milyar doları aşan bir harcama yapıldığını aktaran Soylu, şunları kaydetti:
“Bu harcamalara, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan harcamalar ise dahil değildir. Dünyanın, bölgemizde yaşanan bu gelişmelere yaklaşımı ise hepinizin malumlarıdır. Suriyeli sığınmacılar için Türkiye’ye verilen uluslararası destek yalnızca 455 milyon dolarda kalmıştır. Takdir edersiniz ki krizin neden olduğu külfet herhangi bir ülkenin tek başına altından kalkabileceği boyutları çoktan aşmış durumdadır. Başta Türkiye olmak üzere başka ülkelere sığınmış olan Suriyeliler ve göçten etkilenen ev sahibi topluluklar için yapılacaklar konusunda insani yardımı da içeren daha kapsamlı bir kalkınma yaklaşımına ihtiyaç bulunmaktadır. Unutulmamalıdır ki Suriye krizi, sadece Türkiye’nin değil, küresel bir krizin parçasıdır ve bu bağlamda küresel düzeyde sorumluluk paylaşımı gerektirmektedir. Türkiye, ülkemizde bulunan Suriyelilerin bütün temel ve acil insani ihtiyaçlarını karşılayabilmek için imkanlarını seferber etmiştir. Krizin başlangıcından itibaren kademeli olarak kamplar kurulmaya başlanmış ve bu kamplarda ikamet edenlerin temel ihtiyaçları karşılanmıştır. Gıda ve gıda dışı yardımlar, barınma, kışlık yardımlar, acil sağlık hizmetleri, kamplarda ikamet eden okul çağındaki çocuklara yönelik eğitim, psiko-sosyal destekler ve insani yardım kapsamına giren bütün alanlarda hizmet verilmiştir. Bunun yanında, Türk vatandaşlarına eşdeğer statüde acil sağlık, koruyucu ve temel sağlık hizmetleri ile tedavi edici tüm sağlık hizmetlerinden faydalanabilmeleri sağlanmaktadır.”
“Uzun vadeli göç stratejisi ve ihtiyaç analizi çalışmalarını başlattık”
Süleyman Soylu, Türkiye’de mevcut soruna kapsamlı çözümler için, eğitim, sağlık, insani yardım, sosyal destek ve uyum, belediye altyapıları ile ekonomi ve iş gücünü de kapsayacak şekilde uzun vadeli göç stratejisi ve ihtiyaç analizi çalışmalarını başlattıklarını belirterek, bunda sivil toplum kuruluşlarının da aktif şekilde yer aldığını söyledi.
Soylu, “Üzülerek ifade ediyorum ki Türkiye bütün bu çabalarında çoğunlukla yalnız bırakılmaktadır. Aylan bebek ve onun gibi nice yavruların, anne-babaların karanlık sulara gömülüp, dalgalarla kıyılara vurulan cesetleri dünya tarafından umursamazlıkla izlenirken biz, tarihi ve coğrafi ve en önemlisi insani sorumluluklarımız çerçevesinde, tüm sınırlarımızda benzer olayların yaşanmaması için büyük bir gayret göstermekteyiz.” diye konuştu.
Ancak son olarak AB ile yapılan anlaşmaya yönelik tepkilerden de görüldüğü üzere birçok ülkenin bu konuya sadece kendi dar çıkarları çerçevesinde yaklaşmalarının, insanlık onurunu ve maşeri vicdanı yaradığını vurgulayan Soylu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Türkiye Suriyeli kardeşlerine her alanda el uzatıp pek çok imkanı seferber etmişken, bu gayretlerin göz ardı edilip haksız eleştirilere maruz kalması bizim açımızdan kabul edilebilir bir durum değildir. Uluslararası kuruluşların da Türkiye aleyhine yürütülen bu tip kampanyalara alet olmasını son derece üzücü buluyorum. Bu bağlamda, son dönemde özellikle gelişmiş ülkelerde artış gösteren göçmen karşıtlığı ve yabancı düşmanlığına da değinmek istiyorum. Uluslararası kuruluşların hazırladıkları çeşitli raporlarda, göçmenlerin çalıştıkları ülkelerin ekonomilerine yaptıkları olumlu katkılar açık bir şekilde ortaya konmasına rağmen, sadece kısır çıkarlar ve politik öngörüsüzlüklerle yabancı düşmanlığının kışkırtılması, hiçbir tarafın yararına olmayacaktır. Bu konuda, ülkelerin yönlendirilmesi ve sivil toplumun doğru bilgilendirilmesi için uluslararası kuruluşlara da büyük görev düşmektedir. Gittikçe yaşlanan dünyamızın, tecrübeyle oluşan bilgelikle, birlikte yaşamayı ve paylaşmayı, toplumsal uyumun temeli olarak görecek bir olgunluğa ulaşmış olduğunu ümit ediyorum.”
“Suriyelilerin topluma entegrasyonu için önemli adımlar atıldı”
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Soylu, muhtelif yardım ve destekler yanında, Suriyelilerin topluma ve çalışma hayatına entegrasyonu konusunda da önemli adımlar attıklarını, atmaya devam edeceklerini aktararak, “Bu kapsamda, ‘geçici koruma altındaki yabancıların çalışma izinlerine ilişkin yönetmelik’ 15 Ocak 2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu düzenleme ile geçici koruma altındaki Suriyelilerin iş gücü piyasasına erişimi önündeki yasal engeller kaldırılmış, emek sömürüsü ve kayıt dışı istihdamın önüne geçilmesinin yanında çalışma çağında olup çalışmasının önünde bir engel bulunmayan Suriyelilerin kendi yaşamlarını yardımlara bağımlı olmadan idame ettirmeleri amaçlanmıştır.” ifadelerini kullandı.
Bütün bu çalışmaların hedeflenen amaca ulaşması için de gelecek dönemde uygulayacakları bazı plan ve programlardan da bahsetmek istediğini dile getiren Soylu, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu bağlamda Suriyeli iş gücünün mesleki niteliklerinin ve istihdam edilebilirliklerinin belirlenmesine yönelik bir profilleme sisteminin kurulması ve profilleme çalışmasının yapılması ile bu bilgilere işverenler ve iş ve meslek danışmanlarının anlık olarak ulaşılmasını sağlayan çevirim içi bir altyapı kurulması ve bu sayede Suriyelilere verilecek mesleki eğitimlerin daha kolay belirlenip planlanabilmesi, Suriyelilerin mesleki yeterliliklerinin belirlenmesi, belirlenen mesleklerde kurslar düzenlenmesi ve mesleki deneyim eksiliğinin giderilmesi için işbaşı eğitim programları uygulanması, girişimci olmak isteyenlere girişimcilik eğitimleri düzenlenmesi, teknik düzeyde dil bilgisi olmayan Suriyelilerin tespit edilerek, bu kişilere Türkçe dil eğitimi verilmesi, Suriyelilerin istihdam edilebilirliklerinin ve iş gücü piyasasına entegrasyonuna yönelik hizmet veren STK’ların bu alanda sundukları hizmetlerin desteklenerek, hedef gruplara daha nitelikli hizmet sunumu, Suriyelilerin kayıt dışı istihdama itilmesini engelleyecek denetim ve rehberlik hizmetlerinin sunulması, bakanlık ve ilgili birimlerin web sayfalarında Arapça olarak da bilgiye ulaşımın sağlanması, Suriyelilerin bilgilendirilmesi amacıyla ‘Alo 170’ hattında Arapça bilen uzman istihdam edilmesi konusuyla ilgili olarak kısa ve orta vadede öngördüğümüz tedbirlerdir. İş gücü piyasamızın geliştirilmesi, kayıtlı istihdamın artırılması ve özel politika gerektiren grupların istihdamının önündeki engellerin kaldırılması hedefleri, hükümet programımızda da geniş yer bulmuştur. Sözlerime son verirken, tarihte ilk defa düzenlenen Dünya İnsani Zirvesi’nin ve bu panelin, zulümden, baskıdan, terörden, yoksulluktan uzak, daha eşit, daha müreffeh, daha huzurlu bir dünyanın oluşmasına ve insan onuruna yaraşır çalışmanın yaygınlaşmasına katkı vermesini temenni ediyorum.”