AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu, Burdur’da bir otelde düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, demokrasi ve Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimine gidildiğini söyledi.
Bu seçimin bir taraftan yerel seçim olduğunu ancak amaçlarının sadece bir belediyeyi idare etmek olmadığını ifade eden Soylu, şöyle konuştu:
“Bu şehirlerden bir İbn-i Sina, bir Mimar Sinan çıkarmak… Bizim derdimiz özgüvenli bir nesil oluşturmak. Başkasına el açan bir Türkiye değil, tam tersi elini açmış her insana buradan Mevlana’yı dokunduran bir Türkiye, buradan Yunus Emre’yi dokunduran bir Türkiye. Buradan Karacaoğlan’ı dokunduran bir Türkiye. Bizim dışımızda şu anda anlam ve mana boşluğu içinde olan bütün dünyaya bu toprağın bütün değerlerini aktarabilecek yeni, güzel, bütün çalışmaların ana unsuru olan nesli, Türkiye’de ancak ve ancak iyi imar edilmiş, mimarisi iyi bir şekilde gerçekleştirilmiş, okuluyla, hastanesiyle spor tesisiyle, kültür tesisleriyle, yürüdüğün zaman tarihini hissedeceğin o anlayışıyla kucaklayabileceğin şehirlerle olur.”
Bu yerel seçimlerin, bundan sonraki yerel seçimlerden daha büyük önem taşıdığını belirten Soylu, çünkü artık küreselleşmenin rekabeti bir santimetre burunlarının önüne getirdiğini anlattı.
Çocukların yokluğa ve yoksulluğa mahkum edilemeyeceğini ifade eden Soylu, “Biz şehirlerimizi kötü bir mimarinin, kötü bir anlayışın esiri yapamayız. Onun için demokrasi, şehir, insan diyoruz. Tarihin, insanın ve medeniyetin vazgeçemeyeceği bu üç değeri Türkiye’de 21. asırda, 2014 yerel seçimlerimizin ana konusu haline getiriyoruz” diye konuştu.
Soylu, 30 Mart’ta bir karar verileceğini dile getirerek, “Ya yeni Türkiye kararını vereceğiz ya da o kirli ittifakların, kirli ilişkilerin, neredeyse hayatımızı, ülkemizin birliğini, beraberliğini, kardeşliğini kabusa döndüren, her gün ayrı bir hayal kırıklığıyla kalktığımız bir Türkiye tablosuna yeniden döneceğiz. Biz 21. yüzyıla iyi başladık. Belki bugün karşı karşıya kaldığımız meselelerin en önemli sebeplerinden biri, 21. asra iyi başlamamızdır” ifadesini kullandı.
“Toplumu milli bir şuur, toplumsal bir şuur yönetiyor”
Avrupa ve ABD’de kriz olduğunu, Türkiye’nin ise ne yaptığını bildiğine işaret eden Soylu, şöyle devam etti:
“Türkiye, 300 yıldır ilk kez gerileme döneminden yükselme dönemine adım atan ve 21. asrın başından itibaren gelişmiş ülkelerle arasındaki makası kapatan, insanına ve nüfus kağıdına itibar sağlayan bir gelişimi sürdürüyor. Bunların hiçbirisi tesadüf değil. Bu toplumu sadece hükümetler yönetmiyor. Bu toplumu milli bir şuur, toplumsal bir şuur yönetiyor. Toplumsal şuura kim tabi oluyorsa kim o şuurun varlığını hissedebiliyorsa kim onu can evinden yakalayabiliyorsa o milletin adamı oluyor. Bugün toplumsal şuura tabi olan ve her dönem içerisinde bunun kararlılığını, sürdürülebilirliğini ortaya koyan bir politika, bir gelişme manzumesini hep beraber görüyoruz. Türkiye bundan hiç ayrılmıyor.”
Milletin, iradesini demokrasiyle aramaya çalıştığını vurgulayan Soylu, “Ama ona da 1960 darbesiyle 71 muhtırasıyla 80 öncesi olaylarla, dikkat edin, bu olayların hepsini körüklediler. Kahramanmaraş olayıyla körüklediler, 28 Şubat ile… Türkiye’de irtica varmış gibi… Biz 10 yıl sonra uyandık Ali Kalkancı’nın, Fadime Şahin ve Müslüm Gündüz’ün kim olduğuna. Bugün meydanlarda milletin Tayyip Erdoğan’a sahip çıkmasının bir sebebi var. O günkü büyük aldatmaya, aldatmacaya biz bugün kanmayacağız. Bugün bu oyunu ve tezgahı görüyoruz demeleri, en temel mantık budur” diye konuştu.
Bir ülkenin Başbakanının “Baldıran zehiri de olsa ben bunu içerim” dediğini anlatan Soylu, bunun “Bize yaptığınız oyunları anladık. Artık bu tezgaha düşmek istemiyoruz. Biz ülkemizin her noktasını, her köşesini zengin, adaletli bir ülkenin parçası olarak, ülkemizi yarınlara taşıyacak bir anlayışla getirmek istiyoruz” anlamına geldiğini belirtti.
İdamlık gömlekle bayramlık gömleğin ne ifade ettiğini en iyi bu ülkenin kıymetli Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bildiğini vurgulayan Soylu, şunları kaydetti:
“Türkiye, 21. asra şuurlu başladı. 1,5 yıldır bu ülkeye şehit haberi gelmiyor. Allah’a şükürler olsun. Analar ağlamıyor. Babalar televizyonları açtığında kimseye hissettirmeden kalbi küt küt atıyordu, ‘evladıma bir şey olacak mı’ diye. Böyle bir Türkiye yok bugün. Türkiye’nin 600 milyar dolar parasını bu işe ayırdılar. Bunun üzerinden faizler, üretim kayıpları, bunun üzerinden insan kaynakları kayıpları….”