
TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Süleyman Soylu, Sakarya ASRİAD’ın 2. Olağan Genel Kurulu’nde konuştu. Soylu, “Allah şahittir ki, dünyanın fikri de Anadolu’dan çıkacaktır, dünyanın lideri de Anadolu’dan çıkmıştır” dedi.
Soylu’nun konuşması şöyle;
“Mübarek bir Cuma gününde ülkemizin en müstesna, en bereketli, en huzurlu ve hem tarihimizin çok özel ve önemli bir dönemini bize emanet eden Sakarya’mızda çok kıymetli hemşehrilerimiz ile burada bulunan hanımefendiler ve beyefendiler ile birlikteyiz. Öncelikle Sakarya ASRİAD’ın 2. Olağan Genel Kurulu’na davet edilme şerefini bana verdiğiniz için minnet ve şükranlarımı ifade ediyor; başta Sayın Başkan olmak üzere, ASRİAD’ın bütün üyelerini ve burada bulunan başta ASRİAD’ın Genel Başkanı, mesai arkadaşımız Cemil Beyi, önceki dönem Belediye Başkanımızı, kıymetli dostumuzu biraz önce hem Sakarya’nın ekonomisine, lojistiğini, ürettiğini, üreteceğini, tarihini, dününü ve bugününü bizimle paylaşan Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanımız, Kıymetli Belediye Başkanlarımız, burada bulunan STK’ların temsilcileri, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden, illerinden gelen ASRİAD’ın diğer Şube Başkanlarını, biraz önce yapmış olduğu konuşmayla bizi anlatan, özlemlerimizi anlatan, bize bırakılan ve emanet edilen değer olan kardeşliğimizi ifade eden Brcka Özerk Bölgesi Başbakanı kıymetli Damir Bulçevic’i, burada bulunan hanımefendileri, beyefendileri ve tüm Sakaryalı dostlarımı saygıyla, hürmetle ve muhabbetle selamlıyor; her birinize çok teşekkür ediyorum.
Biz bir olağan genel kuruldayız. Aslında, tazelenme dönemi içindeyiz. Bir Mizan ve yeniden muhasebe ve yeniden yenilenme, tazelenme dönemi içindeyiz. Bizler de kıymetli Rıdvan Ulusal başkanımıza hem onunla hizmet eden heyetine teşekkür ediyoruz; hem yeni heyete de başarılar, kuvvet ve feraset dilemek için buradayız. Belki de bizim kültürümüzün bize bahşettiği, bize bugüne kadar taşıdığı en önemli adımlardan bir tanesi de budur. Bunu ayakta tutmakla mükellefiz; selamı ayakta tutmakla mükellefiz; birbirimizle kucaklaşmayı ayakta tutmakla mükellefiz; çünkü bu konuşmaya girmeden önce arkadaşlarımızla ayak divanı diyebileceğimiz bir halle ufak bir sohbet ettik. Ben orda Anadolu tazeliğini, temizliği ve Anadolu saflığını ifade etmeye çalıştım.
Anadolu önemli bir kültürdür. Ve bugün dünyanın çok farklı bir dönemi içerisinden geçiyoruz. Son 100 yıldır çok kırılganlıklar yaşadı dünya. Birinci Dünya Savaşı kırılganlıktı; bedelini tüm dünya ödedi. İkinci Dünya Savaşı kırılganlıktı; bedelini tüm dünya ödedi. 1990’da Doğu bloğunun ve Berlin Duvarı’nın yıkılması hem Sovyet Rusya’nın dağılması dünya için bambaşka bir başlangıçtı; bedelini bütün dünya ödedi. Belki bugün bir savaş olmadı, belki bugün bir Berlin Duvarı yıkılmadı ama bir jeopolitik kırılmayla karşı karşıyayız. Dünyada büyük bir paradigmal değişiklikle karşı karşıyayız ve bunu en iyi görecek olan, Afrika’dan Balkanlar’a, Amerika kıtasından Avrupa’ya, Akdeniz’e kadar bunu en iyi görecek, dünyanın her tarafıyla ilişki kurup 170’in üzerinde ülkeye ihracat yapan iş insanlarımızdır yani sizlersiniz. Büyük bir jeopolitik kırılmayla karşı karşıyayız. Şu rakamı vermek isterim: Bahsettiğim 90’lı yıllarda Çin ekonomik büyüklüğü 360 milyar dolar; ABD’nin ekonomik büyüklüğü 8.5 trilyon dolardı. 2000’li yıllarda Çin’in ekonomik büyüklüğü 1 trilyon dolar; ABD’nin ekonomik büyüklüğü 10 trilyon dolar. Çok büyük bir zaman geçmedi; bir çeyrek asırgeçti; 25yıl bile tam geçmedi. Çin’in 2000 yılındaki 1 trilyon doları; 18 trilyon dolar oldu; ABD’de 10 trilyon dolardan 28 trilyon dolara çıktı. Biri 18 kat artarken; diğer 2,5 kat arttı. Ve, hepimiz büyük bir küresel sağanağıyla karşı karşıya kaldığımızı görürüz. Bu küreselleşme sağanağının tek bir amacı var; dünyayı tek tipleştirmek. Ve dünyayı esas itibariyle insanları filmde izlediğimiz gibi bireyselleştirmeye çalışmak; geniş aileyi ortadan kaldırmak, komşuluk ilişkilerini tamamen bitirmek ve aidiyetlere son vermek; tüm aidiyetlerimize. Ve bu küreselleşme sağanağının sonuna geldiğimizi burada size ifade etmek istiyorum. Çünkü, 2008-2009 ekonomik krizinden itibaren dünyada yeni bir dönem başladı. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ve Doğu Bloğunun yıkılmasından sonra 2008 ve 2009’dan itibaren dünyada küreselleşme baş aşağı gitmektedir. Doğu ile batı arasındaki özellikle milli gelirlerdeki farklılıklar; daha doğrusu batıdan doğuya geçen milli gelir üstünlüğü, aslında Avrupa’da da kendini çok net belli ediyor. 5.5 trilyon dolar 1990; 6.5 trilyon dolar 2000; 17-18 trilyon dolar 2024’te tüm Avrupa’nın büyüklüğü. Tüm bunlar bie başka bir şeyi göstermeye çalışıyor: Küreselleşme üzerinden dünyada bir tek tipleştirme yapmaya çalıştılar. Hepimizi tek bir kültürün, tek bir dilin, tek bir dinin, tek bir para biriminin, tek ekonomik kurallara – yani vahşi kapitalizmi- tek bir anlayışın esiri haline getirmeye çalıştılar. Bu acımasız bir şey.
“Srebrenitsa’da ne yaşanmışsa bugün Gazze’de aynısı yaşanmaktadır. Batı, tiyatronun dışında herhangi bir şey sergilememektedir.”
ABD’de Trump’ın iktidara gelmesini kim nasıl okudu bilmem. Ama ben hep şöyle okudum: Ve geleceğini de, geldikten sonra da dünyada siyahın beyaz; beyazın da siyah olacağını açık konuşmalarımda çok söyledim. Bu daha yeni bir başlangıç. İyi olur; kötü olur. Konuşmamım sonunda söyleyeceğimi burada söyleyeyim: ABD’deki ve Avrupa’daki ve dünya’daki ve Türkiye’deki meselelere. Bizim ülke olarak tek bir şeye ihtiyacımız var: Zamana… bu zamanı rahmetli Menderes’e verselerdi; bugün bambaşka bir ülkede olacaktık; bu zamanı 80-90 arası; 70-80 arasında karşı karşıya kaldığımız sıkıntılarla karşı karşıya kalmadan – 65-71’i %5 enflasyon; %7 büyümesiyle devam ettirebilme imkanına sahip olabilseydik – bugün bambaşka bir Türkiye’de olacaktık. Bu zamanı rahmetli Özal’ın 87’den sonra karşı karşıya kaldığı sıkıntılarla karşı karşıya kalmayacak ve oradaki istikametin – Türkiye’nin büyüme ve alt yapı istikametinin- devam edeceği bir süreçle devam ettirebilme imkanına sahip olsaydık; bugün Tayyip Erdoğan (aşağıdan değil yukarıdan başlayacaktı) Türkiye’yi daha üst noktalara taşıyabilme fırsatına sahip olabilecekti. O yüzden bizim biraz daha zamana ihtiyacımız var.
Ve bugün, hepimiz biliyoruz ki dünyanın gözümüzün önünde çocukların ve yaşlıların katledildiği; Srebrenitsa’da ne yaşanmışsa bugün Gazze’de aynısı yaşanmaktadır. Batı, tiyatronun dışında herhangi bir şey sergilememektedir. Buna hepimiz şahidiz. Ben 55 yaşındayım. Gazze’deki mesele çıktığı andan itibaren hayata bakışım da dünyaya bakışında da, meselelere bakışım da değişmiştir. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, çevrecilik, yeşil… bütün bunların hepsinin birer uydurmaca olduğunu, demokrasinin, genetiği değiştirilmiş şekilde, bütün dünya sistemlerini oyalamaya yönelik bir anlayış olduğunu bugün çok net 2025 şekilde hep beraber görüyoruz.
“Küreselleşme çökmektedir”
Hemen yanı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde meseleye nasıl müdahale edildiğini, İngiltere’de bir yılda 3 Başbakan’ın seçim olmadan değiştiğini – oysa, çocukluğumuzdan itibaren bize demokrasinin beşiği olarak sunulan- İngiltere’nin aslında hepimizin gözüne baka baka bizi nasıl aldattıklarını ve nasıl bir noktaya taşıdığını gösterdiklerini biraz düşününce anlayabiliyoruz.
Birleşmiş Milletler’in nasıl dünyada kurulduğu için aciz kaldığını, Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemide nasıl iflas ettiğini ve çaresiz kaldığını, Dünya Ticaret Örgütü’nün – hepinizin yaşadığı gümrük harplerinde- hangi basiretsizlikle kısır döngü içerisine girdiğini hepimiz yaşadık. Tarihin en önemli döneminden geçiyoruz. Küreselleşme çökmektedir. Getirdikleri süreç iflas etmiştir. Ve birbirlerine düşmüşlerdir; ve daha da düşeceklerdir çünkü Allah şahittir; Gazze’de ölen her çocuk, onlara bu dünyayı
da öteki dünyayı da haram edecektir.
“Allah şahittir ki, dünyanın fikri de Anadolu’dan çıkacaktır, dünyanın lideri de Anadolu’dan çıkmıştır”
Dünyanın güvenilir ülkelere, güvenilir liderlere ihtiyacı var. Kıymetli Başbakan kardeşimiz nasıl Allah Bosna’yı Türkiye’yi korusun dediği noktadaki cümlesini kalbimizden akan bir pınar gibi hep beraber alkışlamış ve kabul etmişsek; Allah şahittir ki, dünyanın fikri de Anadolu’dan çıkacaktır, dünyanın lideri de Anadolu’dan çıkmıştır ve dünyaya değişim ve doğruluğu gösterecektir. Dünyanın güvenilir ülkesi bu ülke; güvenilir milleti de bu millet olacaktır. Buna olan inancımız tam. Fikirlere ihtiyaç var. Dünyada bir güvensizlik hakimdir.
Dünyada güvenilir ABD seçimlerinde Trump’ın kazanmasının nedeni şudur: Bu benim kanaatim. ABD halkının ABD’deki güvenlik ve ekonomi bürokrasisinden intikamıdır. ABD’nin toplam borcu, 35-36 trilyon dolar. Buna eyalet borçları dahil değildir. Geldiğinden beri ABD Başkanı’nın sürekli diline pelesenk ettiği bir sözdür: biz bu borcu taşıyamayız diye. Ve ABD’nin ekonomi ve güvenlik bürokrasisi, dünyayı savaşa, kaosa ve karmaşıklığa; ABD’nin ekonomi bürokrasisi ise tüm dünyayı tek bir elden yönetmeye çalışan ve esas itibariyle tüketime, israfa doğru ve ülkelerin milletlerin kendi değerlerinden ayrılmasına doğru evrilmiştir. Avrupa’da durum farklı değildir. Avrupa ekonomisi, son yılların ortalamasında 0.8 – 1.2 büyümeye devam etmektedir. ABD’nin kamu borcunun GSYH’ye oranı yüzde 135; Avrupa’da ise yüzde 90 seviyesindedir. Bunun yönetilmesi mümkün değildir. Avrupa’nın da temek problemi bürokrasisidir. Size yeni bir kavram söyleyeceğim: dünyayı bürokratik monarşi teslim almaktadır. Krallıklar… Avrupa’da Almanya’da Başbakan Scholz seçilmiş olsa da Scholz’ün karar vermesini temin edemediler. Çünkü, AB’nin tepesindeki 2-3 kişiye Alman hükümeti kendi yetkilerini devretti ve halka verdiği hiçbir sözü yerine getiremediği için gitmek zorunda kaldı. Yani, orada yeni bir krallık olmuştu. İngiltere’nin AB’den ayrılmasının temel sebeplerinden biri de kendi krallığını kaptırmamaktır. Bu neyi sağladı? Halkın oy verdiği sistemler, halkın iradesini savunmak yerine halkın verdiği yetkiyi, başkalarına devrettiler ve demokrasiyi öldürdüler. Bugün, demokrasi içeriden öldürülmüş vaziyettedir. Bu bizim için, karşı karşıya kalınan kaos, sıkıntı, dünyada karşı karşıya kalınan dert bizim için de büyük bir fırsat aslında. Türkiye, biraz önce bahsettiğim dönemlerin hepsinde büyümeye 2025 çalıştı; altyapısını oluşturmaya çalıştı. Sakarya bunu kendi tarihinden bilir.
Fabrikalarından tarımdaki gelişimine kadar; lojistiğinden attığı adımlara kadar her tarihte bir şey yapmaya çalıştı Sakarya. Hastanesinden fabrikalarına kadar. Ama son çeyrek asırda önemli ivmeler yakalamaya çalıştık. Eğer, Türkiye son çeyrek asırdaki, geçmişte yapılanların üstüne bir katma değer katmamış olsaydı, biz bugün bambaşka bir tabloyla karşı karşıya kalabilirdik. Burada şunun ifade etmek istiyorum: Pandemiyle karşı karşıya kaldık değil mi? Aynı zamanda hem uluslararası hem yerel Türkiye açısından tedarik zincirleriyle problemlerle karşı karşıya kaldık. Aynı zamanda enerji fiyatlarının 300 dolardan doğal gazın 3200 hatta 3500 dolara çıktığına hepimiz şahit olduk. Petrol fiyatlarının 140 -150 dolarlara çıktığına; navlun fiyatlarının; gıda fiyatlarının uçtuğuna hep beraber şahit olduk. Yetmedi; ondan önce karşı karşıya kaldığımız ekonomik saldırılar; ülke ekonomimize yönelik tehditler; yine ondan önce karşı karşıya kaldığımız bir çok sıkıntı da bunun cabası olarak ortada durmaktadır.
“Diyarbakır’da 6 milyar varil üzerinde petrol açısından en büyük keşiflerinden birisi gerçekleşti”
2021 yılının başında Türkiye’nin toplam ihracatı 169.5 milyar dolardı; 2022 ve 2023’te Türkiye ihracatını tarihimizde görülmeyecek şekilde %49-50 civarında artırarak; 252.5 milyar dolarlık ihracata ulaşmıştır. Neye rağmen? Pandemiye, dünyadaki tedarik zincirindeki problemlere, enerji fiyatlarındaki yükseklik; aynı zamanda Türkiye’nin enerji fiyatlarını ve maliyetlerinin %85-90’ının Hükümetin karşılamasına rağmen; 2023’te yaşadığımız asrın afetine- depreme rağmen – keza Sakarya’da 99’da yaşadığı gibi büyük bir deprem felaketi ile karşı karşıya kalmasına rağmen. Peki, nasıl oldu bu? İstihdamı 2021 yılı başında 27 milyonken, 2022’de 30 milyona; 2023’te 32.5 milyona hangi saikle çıktı? Tüm dünya büyük krizler yaşarken… Yine, 2021 ekonomik büyümesi %11.5; 2022 ekonomik büyümesi %5.5; 2023 ekonomik büyümesi %5.1 seviyesine nasıl gelmiştir? Biraz önce bahsettiğim süreçle. Bizim 81 ilimizde üniversite var. Burada bir rakam vermek istiyorum: Türkiye doğru yerde, doğru zamanda, doğru politikalarla, doğru stratejiyle, doğru hamleler yaparak adımını atıyor; elbette eksikliklerimiz yok mu? Elbette ki var. 2019 yılında Hakkâri’de tıp fakültesini kazanan hiçbir çocuk yoktu – 2018’de de yoktu; 2017’de de yoktu; 2016’da da yoktu. Ancak, 2020,2021,2022,2023,2024… ilk öce 15; sonra 20; geçen yılda 52 çocuk tıp fakültesini kazandı. Türkiye doğru adımlar attığı için; otoyollarını iyi yaptığı için; bölünmüş yollarını 30 bin km seviyesine çıkarabildiği için; baraj sayısını 278’den 1298’e – nerdeyse 5 kat- yükselttiği için; Şehir hastanelerini, hastanelerinin tüm alt yapı hadisesini yönettiği, gerçekleştirdiği ve ortaya koyduğu için. Sadece bu mu? Mersin’deki nükleer santralimiz biterse – ki yakın zamanda bitecek- Türkiye, enerjisinin %10’unu Mersin Akkuyu Nükleer Santrali’nden sağlayacak. Türkiye’nin yenilenebilir enerjisi bu asrın başında 12 bin megawattı; şu anda 5 kat artmış ve 60 bin megawata yükselmiş. Türkiye’nin enerjisinin %57’si yenilenebilir enerjiyle karşılıyor. Sadece bu mu? Bugün Gabar’da yıllık 2.5 milyar doları aşan bir gelir elde eden; günlük 81 bin varil petrol çıkıyor. Şırnak- Cizre yolu 9 yıl durmuştu; ben İçişleri bakanı olduğum
2025 zaman 1.5 yılda bitti. Türkiye bir irade ortaya koydu. Şimdi Diyarbakır’da 6 milyar varil üzerinde petrol açısından en büyük keşiflerinden birisi gerçekleşti. Van Muradiye’de; Şırnak Bestler Dereler’de Enerji Bakanlığımız ve TPAO çalışmalarına devam ediyor; inşallah müjdeli haberler gelecektir. Türkiye alt yapısını çok iyi bir şekilde tanzim etmeye çalışıyor. Sadece o mu? Elbette ki hayır. Sakarya gaz sahasında 9 milyar metreküp doğalgaz. Bu yıl 4 milyon; 2028’te Allah nasip ederse; ülkemizdeki tüm hanelerin doğalgazını karşılayabilecek bir doğal gazla karşı karşıya gelmiş olacak. Bu bir özgüvendir. Bugün Türkiye’nin altyapısı kuvvetli; insan kaynağı da kuvvetli. Eksiklerimiz vardır elbette; ama hep beraber telafi etmeye çalışacağız.
Bizim ortalama 160-170 ya da 200 milyar dolarlık bir ithalatımızda toplam enerji maliyetimiz 30 milyar civarında – %15-17. 2021’deki enerji ithalatımız 50 milyar dolar; 2022 96.5 milyar dolar; 2023 69.5 milyar dolar; 2024’te 65 milyar dolar. Dünya’daki enerji fiyatları yükseldiğini; bunun büyük bölümünü Türkiye ne üreticisine ne de halkına yansıttı. Çin’in. Öbür taraftan Avrupa’ya nakledememesinin avantajını iyi kullandı; hemen yanı başımızdaki pazarlarda yeniden rekabeti temin edebilmek katkısıyla, Türkiye gelişmiş altyapısı ile birlikte bu maliyeti yüklendi. Bu maliyetin ortalama cari olarak o yıllara artısı 55-60 milyar dolardır. Bugün Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı finans döngüsünün net karşılığı da budur. Buna EYT’yi söylemiyorum; depremle karşı karşıya kaldığımız problemleri söylemiyorum, 15 Temmuzun bize getirdiklerini söylemiyorum, Gezi olaylarından sonra, 17-25 Aralık ve 6-8 Ekimden sonra yıllık 20-21 milyar dolar olan uluslararası doğrudan yatırımı neredeyse Türkiye’de yok mesafesine inip; Türkiye’nin uluslararası doğrudan yatırım alamamasını söylemiyorum. Buna, karşı karşıya kaldığımız gıda krizinden, Ukrayna-Rusya Savaşı, hemen yanı başımızda 13 yıldır süren Suriye iç savaşının yüklenilmesini söylemiyorum. Türkiye, bu konuların her birinin en önemli unsuru olan siyasi istikrarı ile birlikte bunu taşımaya çalışıyor.
Size şimdi çok farklı bir şey söyleyeceğim: bizim ekonomimiz orta ölçektedir. Tayyip Erdoğan’ı bir tarafa bırakalım; siyasi gücümüz de orta ölçektedir. TSK, dünyanın en güçlü en kuvvetli, en donanımlı ordularından bir tanesidir; diğer ülkelere baktığımız zaman, ne zaman kendi uçağımızı üretirsek; ne zaman kendi savunma radarlarımızı ve savunma gücümüzü, ne zaman bir S400’ü kendimiz üretebilme kabiliyetine sahip olursak o zaman üste doğru uçarız ama şimdi orta-üst ölçektir. Bizim şu anda üst ligde bir değerimiz var: ülkemizin cumhurbaşkanı. Zamana ihtiyacımız var derken; esas itibariyle bunu ifade etmeye ve anlatmaya çalıştım. Burada çok kıymetli hanımefendiler ve beyefendiler var. Bütün bunlar varken, eksiğimiz yok mu; var. Küresel sağanaktan kendimizi korumaya çalıştık mı; kısmen çalıştık. Ben Müslüman bir adamım. Ben bu topraklarda hiçbir zamanda endişe etmiyorum. hep inancım, bu topraklar içerisinde oldu. Bu ülkede çocuklarımız ezan- ı Muhammediye ile büyüdü. Ezan onların kulağına sadece camiye çağırmıyor; onlara ahlak 2025 yüklüyor; onlara fazilet yüklüyor; onlara adalet ve hakkaniyet yüklüyor; onlara büyüklük-küçüklük; bayram, onlara edep yüklüyor. Hiç endişe etmeyin; gelecekten de endişe etmeyin. Bu topraklar kuvvetli topraklardır.
Bu ülkede 13 yıldır Suriyeli kardeşlerimize sahip çıkıyoruz. Çıkıldı mı? İtiraz edenler oldu mu? Ne işler var, nasıl bakacağız diyorlardı. En zor zamanında da bu ülkenin Cumhurbaşkanı, biz o savaş orda devam ederken, biz onları yerlerine gönderemeyiz dedi. Belki, geçmişte söyledim çok eleştirildim: belki bir çok felaketten kurtulmuşsak; bizim için kurulan tuzaktan kurtulmuşsak, o savaştan kaçıp buraya sığındıklarında bu asil ve necip milletin onlara yaptığı ev sahipliğindendir. 800 binin üzerinde çocuk doğdu. Şimdi bitince herkesin sevindiği, sınır illerimizden bir tanesinde, Kilis’te, hemen sınırda bir ilçemize bir füze geldi. Bir öğretmen şehit oldu; biz de hemen dönemin Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer ile birkaç saat içinde oraya gittik. Karşıdan atmaya devam ediyorlar. Biz de oraya girdik. Bizimkiler, taciz ateşi atıyorlar. Bir eve girdik; yarı baygın halde bir teyzeyi gördük. Kalktı; kolumdan tuttu ve beni tuvalete götür dedi. Şu deliği görüyor musun gördüm dedim. Bu deliği görüyor musun dedi gördüm dedim. Ben tuvaletteydim; füze üzerimden geçti dedi. Ben Suriyelilere kızıyordum neden memleketinize gitmiyorsunuz diye dedi; kaç yaşında kadınım akıl edememişim dedi. Ödüm patladı; ne yapacağımı şaşırdım; aklım hala başımda değil dedi.
“Mescid-i Aksa’da da namaz kılacağız”
Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde bu ülke, bu millet tüm dünyaya çok büyük bir kardeşlik gösterdi. Allah bu millete bir şey nasip edecek: bunu da bir kardeşiniz olarak söylüyorum: Şam’da Emevi Camii’nde nasıl namaz kılındıysa, bu milletin evlatları, komutanları ve bütün kardeşleriyle beraber ilk mescidimiz, ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’da da namaz kılacağız. Bunu çok çalışarak, çok gayret göstererek ve çok mücadele ederek başaracağız. Ayağımızı basacağımız yer bellidir; Anadolu’dur, Türk dünyasıdır. Aramıza fitne sokmalarına, gönül kırgınlıklarına, başkalarının tezgahlarına ve oyunlarına kimse düşmesin. Ayağımızı basacağımız yer Müslüman dünyası; Orta Doğudur. Orta Asya’dır; Balkanlar’dır ve Anadolu’dur bizim ayağımızı basacağımız yer. Ne doğunun romantizmine; ne de batının kapitalizmine veya terörizmine teslim oluruz. Hiç birine teslim olmayız. İstikametimizi kendimiz çizeceğiz. İstikametimizi çizerken de, geleceğe ait etrafımızdaki adımları da kendimiz atacağız. Sırat-ı müstakim. Yolumuz bellidir. Bize öğretilenler de bellidir. Biz ticaretimizle örnek olacağız, üretimimizle örnek olacağız, çalışmamızla örnek olacağız. Onlar, bizi kendi ticari akıllarına nasıl dünyada tek bir kültür oluşturmaya çalışıyorlarsa, nasıl AİHM üzerinden kendi oluşturdukları bir hukuku tüm dünyaya dayatmaya çalışıyorlarsa, siyasal kararlar vermeye çalışıyorlarsa, bunların hepsi oyun- tezgah ise, biz onların hiç birine düşmeyeceğiz. Zorluklarımız olabilir; sıkıntılarımız; imtihanlarımız olabilir. Ama bugün bu gücümüzle, ekonomimizin, siyasetimizin, 2025 askerimizin bu gücüyle beraber, biz
bugün Sudan’da haktan yanayız; Libya’da haktan yanayız; Azerbaycan’da Karadağ’da haktan yanayız; Suriye’de haktan yanayız. Etrafımızdaki coğrafyayı kim karıştırmaya çalışıyorsa, orayı sükuna ve huzura erdirmek için haktan yanayız.
Terörsüz Türkiye’nin yanındayız
Bugün elbette ki terörsüz Türkiye’den yana olacağız. Tam 40-45 yıldır, batı ve a-ABD’nin ortaya koyduğu bir oyunla beraber bizi birbirimize düşürmeye çalışanlara teslim mi olacağız? Her gün bizi karşı karşıya bırakmaya çalıştıkları travmalara teslim mi olacağız? Elbette ki terörsüz Türkiye’den yana olacağız. Terör örgütünün kendini feshetmesi ve elbette ki bu ülkenin bugüne kadar ortaya koyduğu inancın, bu milletin birbirine olan sadakatinin ve bu devletin gücünün Tayyip Erdoğan’ın ve Devlet Bahçeli’nin ortaya koyduğu anlayışın ta kendisidir. Kimseyle pazarlık yapmayız. Bu ülkenin kimseyle bir pazarlık yapabilecek bir art niyeti falan söz konusu değildir. Hepimiz bu milletin evlatlarıyız; bu milletin askerleriyiz. Biz ülkemizi sadece savunmak için; bu ülkede askerlik yapmış/yapacak millet değiliz. Biliriz ki İslam’ın bayraktarı burasıdır. Müslümanlığın kalesi burasıdır ve biz ne kadar güçlü olursak gideceğimiz istikamet şehadettir. O, bizim de ve
bizden sonra gelecek neslin de şerefidir. Biz bunu hepimiz inanıyoruz.
Bugüne kadar doğru işler yaptık; ancak hedef ne? Batının yıllarca üzerimizde kurduğu oyunu bozmaktır. Allah nasip edecek ve bu ülke Bağdat’a huzuru getirecek; Şam’a huzuru getirecek. Bunu defalarca söyledim; benimle dalga geçtiler. Gabar’da petrol çıktı dedim ki traktöre koy çalıştır petrol çıktı; meclis içerisinden defalarca aleyhimde konuşuldu, beni egzecere etmeye çalıştılar. Gittin gördün; çıkmıyor mu çıkıyor; daha da çıkacak göreceksiniz. Ayağımızı koyduğumuz yere sağlam bir şekilde koyacağız; çalışacağız; gayret göstereceğiz; emek sarf edeceğiz; önümüzde zaman var. İki şeye ihtiyacımız var; bunlardan bir tanesi nüfustur. Batı bir şekilde bizi mağlup etmek üzere; küreselleşme bizi bir şekilde mağlup etmek üzere. Evet şehirleşiyoruz; doğru. Bir takım faydaları kadar bir takım zorluklarını ve maliyetlerini de hep beraber yaşıyoruz. 2013 yılında ben AK Parti’ye katıldığım zaman Türkiye’de doğum oranı 2.1’di; 2.12’ydi. hatta 2015’te 2.15-2.16’ya çıktı. Sonra dramatik bir düşüşle karşı karşıya kaldık. Geçen sene 1.51; bu yıl 1.48. Bu ne demek biliyor musunuz? ABD’de Mc Kenzi denilen bir şirket tüm dünyada araştırma yaptı; Türkiye’de de yaptı. 2100 yılında Türkiye’de nüfus 65 milyona düşecek. Yıllarca Türkiye’ye doğum kontrolü dayatanlar, Tayyip Erdoğan 3 çocuk deyince yatak odamıza da karışıyor diye alaya almaya çalışanlar, onu politika da egzecere etmeye çalışanlar bugün geldiğimiz 1.48 seviyesinde ne düşündüklerini merak ediyorum. Bir kısmı bilmeden; ama bir kısmı da bilerek ve taammüden Türkiye’nin en önemli zenginliği olan genç nüfusunu düşürmeye çalıştı. Aile Bakanlığımız, Hükümetimiz bu konuda bir takım tedbirler aldı; almaya da devam edecek. Diyorlar ki şehirlere geldik; ekonomi kötü olduğu için çocuk doğumu olmuyor. Hangi birimizin babası, dedeleri bizim bulunduğumuz durumdan daha iyi bir noktadaydı? 3 bin dolardı Türkiye’nin kişi başına düşen gelir 2002’de. Bugün 15 bin dolar.
2025 İki, Türkiye’nin acilen meslekleşmeye ihtiyacı var. Türkiye o politikalarını da ciddi bir şekilde önüne aldı; hükümetimiz yönetiyor. Şeker hastasının insüline olan ihtiyacı kadar bizim de meslekleşmeye ihtiyacımız var. Ve bizim, acilen uçak motoruna ihtiyacı var. Diğerlerinin özel sektör konusundaki düşüncem çocukluğumdan beri aynıdır: özel sektöre engel olmayalım; önünü de açalım; Türkiye’yi de uçurur, etraftaki coğrafyayı da uçurur. Destek olalım. Türkiye’nin ekonomik terzicilik zamanı gelmiştir. Altyapımız tamamdır. Bir bir tüm yatırımcılarla ilgilenmek zorundadır Türkiye. Tam şimdi onun zamanıdır. Herkesin üzerine elbise dikebilme; herkesin ihtiyacına göre; herkesin anlayışına göre. Bunu ifa edebilme kabiliyetine sahiptir; Türkiye’nin altyapısı bu hale gelmiştir.
Sakarya neden önemlidir? Tüm Türkiye’ye bir şeyi göstermektedir: tarımla sanayiyi, organize sanayi sitesiyle ticareti bir arada yürütebilme kabiliyetine sahiptir. Türkiye’nin tarım nüfusunu ve kırsal nüfusu boşaltamayız. Bir örnek vermek için söylemek istiyorum: ilk İçişleri Bakanı olduğumda, İnönü’nün Kürt raporunu okudum; Kazım Karabekir’in Kürt raporunu okumuştum daha önce. Celal Bayar’ın da Kürt raporunu okudum; Vali Bardakçı’nın da Kürt raporunu okudum doğu ve Güneydoğu meseleleri nedir ne değildir anlamak için. İkiye ayrılırdı meseleler: 1- orayı kalkındırmak lazım; en iyi öğretmenleri göndermek lazım; en iyi doktoru göndermek lazım; en iyi kaymakamı göndermek lazım; en iyi idareciyi göndermek lazım. Devletin bütün gücünü ortaya koymak gerekir. İlk İçişleri Bakanı olduğumda AK Parti’nin ilk Kızılcahamam Kampı’nda sunum yapıyordum; bana sordular nasıl çözeceksin bu işi; mantığın ne diye. Çok basit bir şey söyledim. Ben hayata basit bakarım; Allah hepimizi bir akıl vermiş; çok karmaşık ve kompleks işlerden anlamam. Çok çalışırım. Dedim ki şu terör örgütü; şu orada yaşayan vatandaşlar; bu da devlet. Vatandaşlarımız terör örgütü ile devlet arasında sıkışmış durumda; bizim bir tek şey yapmamız lazım: Devleti ortaya atıp terör örgütünü vatandaşların arasına sokmamamız lazım. Terör örgütüne sert davranmak lazım; vatandaşa da hürmet gösterip elini öpüp standartlarını yükseltmemiz lazım. Bu istikamet zaten 2002’den itibaren AK Partinin ortaya koyduğu bölgenin gelişmesi, büyümesi, standartlarının yükseltilmesine yönelik bir anlayışı sahada hep beraber uyguladık tüm arkadaşlarımızla birlikte. Kırsalda da – ölüm kalım- yapılması gereken paradigmal değişiklik ortaya koymaktır. En iyi kaymakamımızı kırsallara göndermek lazım; bir köyde bir kadın çocuk doğurmak ister; çocuk doğurmak istediği kadar çocuğunun iyi bir öğretmende ve iyi bir okulda okumasını ister; başka çocuklardan geri kalmasını istemez. Bu insanın en doğal hakkıdır. Gelişmiş Türkiye olarak bizim yapmamız gereken iş bu imkânı sağlamaktır bu saatten sonra. Onun ayağına en iyi kaymakamı göndermek; onun ayağına en iyi öğretmeni göndermek; en iyi okulu göndermek. Biz, kırsalı da tutmalıyız; şehirdeki meslekleşmeyle birlikte ve ondan sonra da dönüp demeliyiz ki bizden ne istiyorsanız sizinle sonuna kadar beraberiz. Bugüne kadar böyleydi. 2025 Ama şimdi, yeni dünyanın yeni bir paradigmaya ihtiyacı var. Yeni dünya başımıza yeni bir süreç oluşturdu; bunu iyi yönetmeliyiz ve iyi kullanmalıyız. Kaht-ı rical olan bir dönemde; dünya’da kaht-ı rical olan bir dönemde bir liderimiz var: Dediler ki Almanya dünyanın en büyük sistemidir. Adamlar sabah kaçta gideceği; akşam kaçta geleceği belli. Oluşturdular sistemlerini. Merkel gitti ne oldu? Almanya yukarıdan aşağı düşüyor. Çin eğer araç fiyatlarındaki karlılığını biraz indirirse, Almanya’da büyük araç firmaları dahi üretim yapamayacak diye ödü patlıyor. Dengeyi tutmak istiyor. Rahmetli Erbakan derdi ki Avrupa ortak olacak; biz Pazar olacağız. Ben de bir kardeşiniz olarak söylüyorum: Avrupa Pazar oldu; Çin ve ABD ortağı oldu. Ve biz, bunu görüyoruz; daha iyi bir hareket kabiliyetine sahibiz kendi içimizde; daha esnek bir ülkeyiz.
Nüfusumuz onlardan 10 yaş daha genç. Böyle bir avantajımız var. Uçak motoru meselesine gelince, F-35’e 2.5 milyar dolar para verdik; ABD verdi mi? Vermedi. F-16’ları revize edin dedik; etti mi? Etmedi. Eurofighter’ları verin diyoruz; Yunanistan’a girmezsen diye bize şart koşuyor. Biz üst lige çıkmak zorundayız. Tekrar söylüyorum: 6-8 yıla ihtiyacımız var. Buna da Tayyip Erdoğan ile ihtiyacımız var. Önümüzdeki 6-8 yıllık kaybı başka bir şeyle telafi etme imkanına sahip misin? Rahmetli annem eyvah para etmez derdi. Döndüremezsiniz. Bizim iddiamız sadece Türkiye’yi 30 -40 bin dolara getirmek değil; bizim bir iddiamız var: Gazze’de karşı karşıya kalınan bu işin bir daha karşı karşıya kalınmaması kadar güçlü ve kuvvetli olmalıyız. Bu kadar net. Bu hepimizin sorumluluğudur. Bu sorumluluğu hep beraber sağlayacağız; gerçekleştireceğiz.
Allah inananlarla beraberdir. İnancımız da budur. Eksiğimiz aksağımız var mı var; bunlar yönetilebilir mi yönetilebilir. Zamana ihtiyacımız var mı var. Avrupa kurtulacakmış; ekonomisi gidecekmiş; bunun derdi tasası bize mi düştü. Öyle tip bugün sadece ASRİAD’ın bir genel kurulunu yapıyor değiliz; biz burada ahitleşiyoruz. Her Cuma hutbesinde ahitleştiğimiz gibi ahitleşiyoruz. Her sabah analarımız babalarımız bizi çocukken evden gönderirken ayet’el kürsülerle bizi zırhladıkları gibi ahitleşiyoruz. Biz büyük bir ülkeyiz; daha da büyük olacağız. Bizi birbirimizden ayırmaya çalışanların hiçbirinin oyununa gelmeyeceğiz. Bunu birlikte sağlayacağız. Bir taraftan işimizi yapacağız; bir taraftan da aklımız, inancımızda, imanımızda, kardeşliğimizde, birliğimizde ve beraberliğimizde tevhidimiz olacaktır. Yorumlar duyuyorum ki. Biz bu toprakların çocuklarıyız; bu toprakların gözüyle bakarız her tarafa. Başkalarının gözlüğünü gözüne alanların değerlendirmelerine ve düşüncelerine hiçbir zaman itibar etmeyiz. Onun için bu nesil her şeyi gördünüz; deprem gördünüz, Türkiye’nin en büyük yangınlarını gördünüz; bir başbakanın idam edilmesini siz görmediyseniz, anneleriniz ve babalarınız gördü ve anlattı ve her gün yaşadınız; darbeler gördünüz; bu ülkede insanların ocu bucu diye ayrıldıklarını, tasnif edildiklerini, ötekileştirildiklerini hep beraber gördük. Korkutulmaları gördük. Daha ne göreceğiz? Ölümden öteye köy mü var? Dünya’nın Anadolu’nun fikrine ihtiyacı var. Anadolu ve kardeşlerinin fikrine ihtiyacı var. Duruşuna da ihtiyacı var.
Biz duralım; fikrimizi ortaya koyalım; mücadelemizi ortaya koyalım. 2025 O kadar kişiyiz; bu kadar kişiyiz; butiğiz mutiğiz demeden.. Allah Kuran’da söylüyor sayı ile olmuyor o işler; büyüklükle olmuyor. İnançla oluyor o işler. Sadakat ve bağlılıkla oluyor. Biz ülkemize de milletimize de tarihimize de şuurumuz ile birlikte bağlıyız.