YeniAsır Gazetesi’nden Zafer Şahin, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu ile bir röportaj gerçekleştirdi.

Yeni Asır / Zafer Şahin

AK Parti’de son dönemin en çok dikkat çeken isimlerinin başında Süleyman Soylu geliyor. Partide AR-GE’den Sorumlu Genel Bşk. Yrd. olarak görev yapan Soylu, “Tayyip Erdoğan gönüllerin ilelebet ve ebedi başkanıdır” sözlerinin ardından gelen eleştirileri umursamıyor. “Milletimiz benim ne demek istediğimi çok iyi anladı” diyen Soylu, Türkiye’nin parlamenter sistemle 21. yüzyılda sıçrama yapamayacağı düşüncesinde. Başkanlık sisteminin Türkiye için elzem olduğunu savunan Soylu, “Bu ülkede AK Parti’den önce kısa bir dönem hariç Türkler hiç iktidar olmadı. Küçük bir imtiyazlı sınıf hem Türkleri, hem de Kürtleri ezdi ve ötekileştirdi. Halk 2014’te kendi oyuyla Cumhurbaşkanı’nı seçecek ve ülkenin tapusunu eline alacak” diyor.

Topçu askerleri saldırıyor

– Başbakan Erdoğan’ın ebedi başkan olduğunu söylediniz ve ortalık karıştı. Tam olarak ne demek istediniz o konuşmanızda?

Ben yıllardır siyaset yapıyorum. Her söylediğimin bir siyasi felsefesi ve anlam bütünlüğü vardır. O konuşmamda bu ülkeye hizmet eden insanların gelecekte tarihten silinmelerinin mümkün olmadığını dile getirdim. Rahmetli Menderes hakkında ölümünden sonra yıllarca olumsuz yazılar yazdılar. Ne oldu, milletin gönlünden silebildiler mi? Tersine daha da büyüdü. Bu millete hizmet edenler gönüllerde ebedi liderdirler. Mesele bu kadar basit. Küçük akıllarıyla ve patronlarının emri ile taciz atışı yapan topçu askerleri elbette bana saldıracak. Onların görevi bu.

– Başkanlık Sistemi üzerinde çok duruyorsunuz. Parlamenter sistemde hatalı veya eksik olan ne var? Türkiye neden bir sistem değişikliğine gitmeli size göre?

Ben 4 aydır değil, yıllardır Türkiye’nin başkanlık sistemi ile yönetilmesini gerektiğini savunuyorum. Bakın, Tayyip Bey bu sistemde Cumhurbaşkanı seçilse, daha geniş yetkilere sahip olacak. Ama bu Türkiye’nin mevcut sorunların çözülmesini sağlamayacak. Meseleye şahıslar açısından değil, ülkenin geleceği açısından bakıyorum. Bugünkü sistem, melez ve doğru olmayan bir sistem. AK Parti’nin başkanlık sistemini önermesi, işte bu melez sistemin yarattığı arızaların giderilmesi için. Şimdi bizde sözde kuvvetler ayrılığı ilkesi var. Ama uygulanamıyor. Yasamanın yürütmenin tahakkümü altında olmadığı söylenebilir mi? Bütün tek parti iktidarlarında TBMM’yi iktidarlar; koalisyonlarda ise bürokrasi yönetir. Biri denetime, diğeri istikrara müsaade etmez. Parlamenter sistemin en temel sorunlarından biri budur. Oysa başkanlık sisteminde yasama-yürütme ve yargı keskin çizgilerle birbirinden ayrılır. Yargının, başkanla ve kabineyle en ufak bir ilişkisi yoktur. ABD’de Clinton’un, Monica Lewinsky skandalı sonrası mahkemenin karşısına çıkarıldığını ve hesap verdiğini unutmayalım. Başkanlık işte böyle bir sistemdir.

 

Özgüven inşa ediliyor

– Başkanlık sistemi yönetimsel sorunların giderilmesi dışında başka neleri değiştirir Türkiye’de?

Rahmetli Özal, 21.yüzyılın Türkiye’nin ve Türklerin yüzyılı olacağını söylemişti. İşte bunu sağlamak için sistem değişikliğine gitmemiz ve Kürt meselesi başta olmak üzere temel sorunlarımızdan kurtulmamız lazım. Türkiye, parlamenter sistemle sıçrama yapamaz. 21. yüzyılın dünyası çok farklı. 20. yüzyılda bize öğretilen ve doğru belletilen ne varsa hepsini sorgulamak zorundayız. Başkanlık gelirse, yönetilebilen bir demokrasiye geçer ve imal edilmiş sorunlarımızı aşarız. Parlamenter sistemle bu sorunları çözemediğimiz ortada. Düşünün, bir bina inşa etmişsiniz ve 70 yıl sonra yenilemek ihtiyacı duyuyorsunuz. Bunu o binanın eskimiş malzemeleri ile yapma şansınız var mı? Türkiye’de artık parlamenter sistemin rehabilite edilecek hali kalmadı. 20. yüzyılın bütün ruhunu üzerinde taşıyan bu sistem Türkiye’ye ayak bağıdır. Bundan 10 yıl önce 100 lirasının 86 lirasını faize veren bir ülkeydik. Şimdi yeni bir özgüven inşa ediyoruz. Sıçrama yapmak, büyümeyi sürdürülebilir kılmak ve lider ülke olmak fırsatı önümüzde. Avrupa ve ABD krizdeyken bunu lehimize çevirmeliyiz. Dünyada tüm dengelerin değiştiği bir dönem yaşanıyor. 70-80 ve 90-2000 dönemlerini ıskaladık. Bir kez daha treni kaçırmamak için önce yönetilemeyen bu yapıdan kurtulmalıyız. Başkanlık sistemi bu yüzden çok önemli.

– CHP’nin bir kısmı veMHP, Kürt meselesinin çözümü için başlatılan yeni sürecin ülkeyi böleceğini iddia ediyor. Buna ne diyorsunuz?

Türkiye’de bir bölünme tehlikesi hiç olmadı. Kimden bölüneceğiz, Kürtlerden mi? Kürtler homojen, tamamı tek yapıya mensup bir topluluk mu? Böyle bir şey yok. Türkiye istese de bölünemez. Devleti yönetenler 1920’lerden itibaren Kürt meselesini çözmeye çalıştı. İlk akıllarına gelen asimilasyon oldu. 20. yüzyılın sonuna kadar bir devlet politikası olarak asimilasyonda ısrar ettiler. Amaçları küçülen ve dar bir alana sıkışan imparatorluk bakiyesinin yeniden bölünmesini engellemekti. Kürtleri asimile ederek dillerini, kültürlerini, kimliklerini değiştirebileceklerini düşündüler. Ama bunun mümkün olmadığını gördük. İnsanların dillerini yasaklamak geçmişleri ile olan bağlarını ortadan kaldırmıyor. 21. yüzyılda, 20. yüzyılda yaptığımız yanlışları düzeltmek durumundayız. Bunu da birlik ve beraberlik içinde hep beraber yapacağız.

– İmal edilmiş sorunlar diye bir ifade kullandınız. Kürt meselesi, Alevi meselesi, laiklik vb. sorunlarımız aslında yoktu da imal mi edildi size göre?

Bu saydıklarınızın tamamı, geçmişteki sağ-sol ve irtica sorunları Türkiye’nin var olan rasyonel sorunlarının dışında icat ve imal edilmiş meselelerdir. Bu yolla insanımız meşgul edildi ve yükselen bir ülke olmamız engellendi. Şimdi bunu aşmak ve dağın arkasında bizi bekleyen elması elimize almak üzereyiz. Eski Türkiye’nin sorunlarını işte tam da bu yüzden çözmek ve geride bırakmakla mükellefiz. Farklılıklarımızı neden avantaja çevirmeyelim? Bütün vatandaşlarınıza eşit ve adil davranmak bize hiçbir şey kaybettirmez, tersine kazandırır. Evet, Kürtlerin dili, kültürü farklı olabilir. Bir bölünme korkusu ile Türkiye’yi yönetmek ve yerinde saymasını istemek son derece yanlış. İmal edilmiş sorunlarını çözemeyen bir Türkiye’nin yükselen toplum olma şansı yok.

“TÜRK-KÜRT EŞİTLİĞİ HİÇBİR SORUNA YOL AÇMAZ”

– Ertuğrul Özkök’ün, ‘Kürt değil Türk sorunu var’ yazısıyla başlattığı ve ‘Türklükten istifa ediyorum’ diyerek farklı bir boyuta taşıdığı çıkışına ne diyorsunuz?

Kendisini ciddiye almıyorum. Türkiye’deki mevcut bütün sorunlar Ertuğrul Özkök gibiler yüzünden var. Bazı konuları speküle etmeyi, kendi zihin dünyasına ve çıkarına göre yönetmeyi iyi bilen bir adam. Kürt sorununun çözümü için atılan adımları speküle etmek, yıllardır hakim unsurmuş gibi görünen Türkleri, Kürtlerden ayrıştırmak, ‘Türk- Kürt eşit olursa Türk sorunu çıkar’ demek yanlıştır. 20. yüzyıldaki yöneticilerimizin düştüğü hatada ısrar etmektir. Böyle bir yaklaşım bizi hiçbir yere götürmez.

– Türklerin yıllardır hakim unsur olduklarını zannettiklerini ancak gerçekte böyle bir durumun söz konusu olmadığını mı söylüyorsunuz?

Bu ülkede Cumhuriyetin ilk yılları hariç, Türkler hiç hakim unsur olmadı. Asıl hakimler, sayıları çok az olan egemen bir sınıftı. Bunlar medya, bürokrasi ve entelektüel camiadaki paydaşlarıyla yönetti Türkiye’yi. Zora düştüklerinde ise orduyu devreye soktular. 27 Mayıs 1960 darbesi kime karşı yapıldı? Ertuğrul Özkök gibi adamların tezi üzerinden gidersek, Türklere karşı yapıldı. Bu ülkede Türkler hakim unsurdu da 60’lardan sonra neden milliyetçi partiler yükselişe geçti. Bu egemen sınıf, toplumu bir araya getiren tüm unsurları ötekileştirdi. Yıllarca ecdadımızın bize bağışladığı en temel kazanım olan Kurtuluş Savaşı üzerinden bu milleti istismar ettiler. Köylüleri Tandoğan Meydanı’na almayan, Aşık Veysel’i Ankara’ya sokmayan kimdi? ABD’de 60’lı yıllara kadar zencilerin lokantalara alınmamasına, otobüste arka sıralarda oturmasına şaşıyoruz. Aynısı bizim ülkemizde farklı bir boyutta da olsa yaşanmış. Türkiye bu yapıdan paçayı kurtarmak üzere. Buna tahammül edemeyenler var. Yaşadığımız sancılar, yaratılmaya çalışılan suni gerginlikler biraz da bundan.

SEÇİMLER ÖNEMLİ

Her yerin bir ilk sahibi bir de asıl sahibi vardır. 2014’te millet, yürütme mekanizmasının en tepesinde oturacak kişiyi ilk kez kendi oyuyla seçecek. Yani tapuyu eline alacak. Bu büyük bir değişim ve devrimdir. Türkiye’de bugüne kadar en temel sorunlar hep Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşandı. Şimdi önümüzde tarihi bir fırsat var. Demokrasi, ilerleme, özgürlük ve birlikte yaşamak ideallerini hayata geçirecek yapıyı kurma arifesindeyiz. 2014 yerel seçimleri, Cumhurbaşkanlığı ve arkasından gelecek genel seçim, Türkiye’nin bundan sonraki yol haritasını ortaya çıkaracak önemde seçimler.