Röportaj Tarihi: 25/02/2013
Yayın Organı: Milat Gazetesi
Muhabir: Nil Gülsüm

“Türkiye siyasetinde önemli bir dönemeç noktasındayız. Ak Parti iktidarında geçen 10 yılın ardından yeni ve önemli bir inşa sürecinden geçildiği aşikar. Bir yandan, iyice çözümsüz bir hal almış olan Kürt sorununun çözümüne ilişkin önemli adımlar atılıyor, diğer yandan Türkiye ilk sivil anayasasını yapmaya çalışılıyor. Elbette bunları bu noktaya taşıyan, dominant gücüyle Ak Parti. Tam bu noktada, gelişen süreçleri ve özellikle de Başkanlık sistemini, 30 Eylül’de yapılan kongrede Ak Parti’ye katılan ve hâlen Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı olan Süleyman Soylu’yla konuştum. Süleyman Soylu, Türkiye’nin son güncel gelişmelerini ve elbette Ak Parti’nin güçlü bir biçimde savunduğu Başkanlık sistemini Milat okurları için açıkladı ve sorularıma kuşatıcı, ayrıntılı cevaplar verdi”

Başkanlık sistemini savunmanın demokratik gerekçeleri nedir?

Türkiye’de ve dünyada parlamenter sistem uygulanırken demokratik sisteminin sürecin özüyle ilgili bir çelişkisi olduğunu iddia etmek yanlış olur. Aynı tespiti Başkanlık sistemi için de yapmak gerekir. Parlamenter sistem ne kadar demokratik bir sistemse Başkanlık sistemi de bir o kadar demokratik bir sistemdir. İkisi de hem halk desteğine sahiptir hem de halk içindeki çoğunluğun bir şekilde yönetimini öngörür.

Türkiye’de uzun yıllardan bu yana devam eden bir parlamenter sistem geleneği var. Bu geleneğe bakıldığında nasıl bir manzara görülmektedir?

1960’tan sonra Türkiye’de parlamenter sistem bürokratik bir esaretin içinde olmuştur. Bürokrasi parlamenter sistemi kendi aklıyla donatmıştır. Parlamenter sistemin, milletin kendisini ifade edeceği bir sistem olmaktan uzaklaştırmış ve bürokrasinin temel yönetim çizgisine taşıdığı bir sistem haline getirmiştir. Gerek 1950-1960’tan önce yaşanan bir takım hadiseler parlamenter sistemin Türkiye’de etnik, dini, mezhepsel, cinsiyet ve merkeziyetçi sistemin koruma haznesi olmuştur.

Nasıl bir koruma haznesi?

Parlamenter sistem vesayet sistemi tarafından Türkiye’nin egemenleri tarafından öyle bir şekilde kurgulanmış ve mühendislikle işletilmiştir ki bildiğimiz parlamenter sistemin özünden de ayrılmıştır. Parlamenter sistemin neredeyse halka dokunan, halkın temel sorunlarını çözen ve o halkın temel taleplerini, modernleşmesini, gelişmesini ve ülkenin güçlenmesini sağlayabilecek yolları açan değil, kapatan bir sürece doğru itmiştir. Türkiye yıllardan beri bu temel problemleri üzerinden parlamenter sistem ile bir süreç yakalamıştır. Şimdi 21. Yüzyılın başındayız. Parlamenter sisteme bakıldığında koalisyon dönemlerinde istikrarsızlık, bürokrasiye teslimiyet, sorunların çözümünde ciddi bir zafiyet ortaya çıkmıştır.

BUNLAR ŞEHİR EFSANESİ

Başkanlık sistemi tartışmaları esnasında dile getirilen bazı rahatsızlıklar ve kaygılar da mevcut. Bu rahatsızlığı nasıl okumak lazım?

Bu konu gündeme geldiğinde eleştirenler üç konuyu gündeme taşıyorlar. “Başkanlık sistemi diktatörlüğe yol açar, federatif yapının alt yapısını oluşturarak beraberinde bölünmeyi getirir ve demokrasiye zarar verir” şeklindeki eleştiriler şehir efsanesinden başka bir şey değildir.

Bu şehir efsaneleri ortaya nasıl ve neden çıkıyor?

Bu eleştirileri yapanlar Türkiye’nin egemen güçlerinin oluşturduğu bütün kuram, kural ve kurumların değişmesinden endişe ediyorlar.

Neden?

Türkiye’de geçmiş dönemlerde iktidar olup muktedir olamayan hükümetlerin varlığına tanık oldu. Şimdi hem iktidar hem muktedir olan ayrıca “Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir” ifadesini tam anlamıyla tesis etmeye çalışan bir hükümet bulunmaktadır. AK Parti, bu düşünceyi Türkiye’nin geleceğine hakim kılmaya çalışıyor. Aslında bu durumdan rahatsızlık duyuluyor. Geçmiş dönemlerde milletimizin gücünü azaltan, oyalayan ve halkı egemen olarak görmek istemeyen ve tek tipleştirme çabası içinde olan ve bu halkı kendi istediği bir madde haline getirmeye çalışan sistemden kurtulmak lazım. Bunu yaparken kullandıkları yapı da parlamenter sistemmiş gibi görünen bir yapıdır. Bunlar, Türkiye’yi yönetme isteklerini ve iktidar emellerini parlamenter sistem gibi görünen bu yapı içine sokuşturmuşlar.

DERTLERİ OYUNUN BOZULMASI

Bu yüzden mi parlamenter sistemin değişmesini istemiyorlar?

Evet, tam da bu sebeple değişiklik istemiyorlar. Ve bunun değişmesini istemeyenler dün Menderes’e de diktatör dediler. Ancak Menderes’e diktatör diyenler Evren, Cevdet Sunay, Cemal Gürsel ve İsmet İnönü’ye bunu demediler. Bugün milletin desteğinden başka gücü olmayan bir iktidarı diktatörlükle suçlayabiliyorlar. Dertleri iktidarın diktatör olup olmaması değil aslında. Onlara göre Tayyip Erdoğan ve AK Parti onların zihin yapısıyla örtüşüyorsa, onlara göre bir problem bulunmuyor. Bunların temel dertleri, kurdukları oyunun bozulmasıdır. Başkanlık sistemi Türkiye’nin bu eski aklının kurduğu oyunu bozacaktır. Bağırmalarının ve meseleyi çarpıtmaya çalışmalarının ve toplum nezdinde bir itibarsızlaştırma çabasının içine girmelerinin sebebi budur.

Başkanlık sisteminin diktatörlükle eşdeğer olduğuna dair örnekler getiriliyor. Ne dersiniz?

Başkanlık sistemini ABD örneğine değil de, Güney Amerika’daki uygulamalarına bakarak yorumluyorlar. Oysa Güney Amerika’daki modeller, saptırılmış başkanlık sistemleridir. Çünkü bu ülkelerde başkan ve meclis karşılıklı olarak fesih yetkisine sahip değildir.

Ak Parti Türkiye’ye özgü bir Başkanlık modelinden bahsediyor. Türkiye’de öngördüğünüz Başkanlık modelinin özgün tarafları neler?

ABD’de Başkanlık sistemi bazen tıkanabiliyor. Bunların başka demokratik yöntemlerle ortadan kaldırılması mümkündür. Meselâ, ABD’de Başkan ve Meclis, yâni yürütme ile yasama bazen çatışma olabilmektedir. Gerçi bu, onları uzlaşmaya da zorlamaktadır. Ancak çözümsüzlük ve öngörülemeyen krizler sisteme maliyet yüklemekte. Ayrıca ABD’de lobilerin siyasette egemenliği güçlüdür. Bu da bir sorun olarak ortaya çıkabilmektedir. Yine Başkanlık seçimleri 4 yılda bir yapılmaktadır. Çok ciddi bir çözümsüzlük ve öngörülemez kriz söz konusu olunca ne yapılacaktır? Bunun cevabı da Amerikan sisteminde yoktur. Kezâ, bütçelemede sorun yaşanabilmektedir. Biz, bu zaafları demokratik araçlarla giderecek bir sistem öngörüyoruz.

Parlamenter sistemin zaafları neler?

Parlamenter sistemde iktidarsanız, muhalefetin sizi denetleme imkanı yok. Oysa demokrasinin en önemli özelliklerinden birisi denetleme mekanizmasıdır. Bu sistemde tek başına iktidar iseniz, bir sonraki seçime kadar halkın tercihi dışında denetlenme ihtimaliniz bulunmamakta. Muhalefetin sözlü uyarıları söz konusu olsa bile, tam bir denetimden söz edemeyiz. Bu ise, yasama-yürütme-yargı arasındaki en temel sorunlardan birisidir. Parlamenter sistemin bir diğer zaafı da, tek başına iktidar dönemlerinde yasamanın bütünüyle yürütmenin tekelinde olmasıdır.

Bugün de böyle mi?

Evet, böyledir. Bugün Ak Parti iktidarı istediği kanunu istediği şekilde geçirebilmektedir. Meselâ Meclis’teki en önemli süreçlerden birisi bütçe sürecidir. Bu süreçte muhalefetin en ufak bir etkisi var mıdır? Yoktur. Peki Başkanlık sisteminde böyle bir imkan var mıdır? Evet, vardır. Başkanlık sisteminde yasama-yürütme-yargı kesin bir biçimde birbirlerinden ayrıdır. Meselelere Türkiye’nin sorun alanlarından bakmak lazım. Sivil toplumun gelişmesi, parlamenter sistem ile gerçekleştirilemez. Oysa 21. yüzyıl, ne kadar bilgi çağıysa, o kadar sivil toplum dönemidir. Türkiye’deki bu merkeziyetçi parlamenter sistemle bu sivil aklı sağlamak mümkün değildir.

Sivil toplumun demokratik anlamda ülkeye katkısı ne ölçüde belirleyici?

ABD’nin gelişmesindeki, Avrupa’nın ekonomik dejenerasyona rağmen kültürel olarak bu denli güçlü bir biçimde ayakta durmasının sebeplerinden bir tanesi, sivil aklın müdahil olmasıdır. Eğer yerellere yönelik bir inisiyatif ortaya konursa, merkezî yönetim biraz gevşetilirse, sivil toplum çok etkin bir biçimde büyüyecektir. Bugün Türkiye’de sivil toplum, devlet desteğiyle büyümektedir. Oysa sivil toplum, devlet fikrine karşı halkı koruyan en önemli kurum ve süreçlerdendir. Sivil toplumun devlet ile bu türden bir ilişkisi olamaz. AB fonları, sivil toplumun devletten bağımsızlaşması içindir. Biz Başkanlık sistemini, toplumsal dinamiklerimizin bütün taraflarıyla birlikte harekete geçirmek için istiyoruz. Merkeziyetçi bürokratik yapı ve bununla entegre parlamenter sistem, sivil toplumu halkın reflekslerini yönetime anlatma mekanizması olmaktan uzak tutmaktadır.

PARLAMENTER SİSTEMDE ETNİK MESELE ÇÖZÜLEMEZ

Başkanlık sistemi parti oluşumlarını ve sivil toplumu bu denli etkileyecek güce sahip mi?

Elbette. Başkanlık sistemlerinde, meselâ ABD’de parti yapılanmaları parlamenter sistemde olduğu kadar katı değildir. Bir Demokrat Partili ile bir Cumhuriyetçi Parti seçmeni farklı konularda mutabık olabilir. Merkeziyetçi parlamenter sistemin egemen olduğu Türkiye’de bu mümkün değil. Bir CHP’li Ak Parti’nin Anayasa değişiklik önerisine kesinlikle ‘iyi’ demez. BDP, kendi partisinin kapatılmasının önüne geçecek Anayasa değişikliği teklifine ‘hayır’ oyu kullandı. Parlamenter sistemi ile etnik mesele de çözülemez. Çünkü bütün güç merkezde toplanmıştır. Merkezde de, siyaseti zayıflatacak ve sorunun çözülmesini istemeyen yapılar mevcuttur.

BAŞKAN RİSK ALIR

Başkanlık sisteminin daha güçlü yürütme olduğunu söylüyorsunuz Ak Parti olarak.

Evet. Başkan risk alır. ABD’de sağlık politikalarıyla, bankalarla, petrol lobileriyle ilgili Başkan’ın cesur tavırlar takınmasının sebebi budur. Tabi aynı zamanda, yerelleşme de gerekir. Yerelleşme için, seçim sisteminin değişmesi, bütçenin bir kısmının yerellere aktarılması ve bazı kuralların yapılabilme yetkisinin devredilmesi gerekir. Oysa bu sistemde bu yapılamaz. Meselâ biz YÖK sistemini değiştirmek istiyoruz. Niçin? Üniversite-Sanayi işbirliğini sağlamak için. Üniversiteleri, merkezden yönetemeyiz. Ayrıca, üniversitelerimiz kendi kentlerinden kopuktur. Bu yüzden de, yerel akıldan azadedirler. Bu ciddî bir sorundur.

Yerelleşmeye yaptığınız bu vurgunun sebebi nedir?

Türkiye’nin en temel zenginliklerinden birisi, her bölgenin ayrı bir yapıyı yansıtmasıdır. Diyarbakır ile Niğde’yi ortak yönleri bir yana, aynı değerlendiremezsiniz. Hatta aynı ilin ilçelerini bile aynı değerlendiremezsiniz. Oysa merkeziyetçi parlamenter sistem, her yeri aynı değerlendirmektedir. Bunu merkezden planlayamayız. Kentlerin kendi sahipleri olsun. Ankara’daki merkezî yapı, üniter yapıyı, anayasaya bağlılığı muhafaza etsin.

O zaman Başkanlık sistemi merkezî yapıyı zayıflatıyor ve bu bakımdan Başkanlık bir diktatörlük olarak anlaşılamaz herhalde…

Başbakanımız Tayyip Erdoğan’ın Başkan olduğunu düşünelim. Başkan olduğu zaman, bugün Başbakan olarak sahip olduğu yetkilerden daha azına sahip olacaktır. Başkanlık sistemini diktatörlük olarak yansıtanların söylemleri gerçekle bağdaşmıyor. Ve bazı aydınlar maalesef bu konuda yalan söylüyorlar. Ne var ki, halk ile Ak Parti arasında doğrudan, güvene ve samimiyete dayalı bir ilişki var. Bazı aydınlar saldırdıkça, halk Ak Parti’ye sahip çıkmaktadır. Çünkü halk, uzun vadede kimin aldattığını değerlendirmektedir.

ERDOĞAN, BİR KAHRAMAN OLARAK HATIRLANACAK

Tayyip Erdoğan’ın halk tarafından ebedi başkan olarak görüldüğüne ilişkin sözleriniz üzerine çok hücuma uğradınız. Kastınız neydi?

Millet kahramanları ile beraber istediklerini elde eder. O yüzden o kahramanlara öykünür. O kahramanlar, zulmün, zalimin, değerlerini istismar edenlerin karşısındadır. Bugün Türkiye’de bir vesayet zihniyeti yıkılmaktadır. 100 yıl sonra, 200 yıl sonra, bu söylediklerimiz unutulacak. Süleyman Soylu ismi de hatırlanmayacak muhtemelen. Ama Tayyip Erdoğan, bu ülkenin kahramanlarından birisi olarak hep hatırlanacak. Benim söylediğim bu. Benim demokratik tavrımla ilgili en ufak kuşkuya kapılan kişi, bana haksızlık yapmış olur.

Ak Parti’ye katıldığınızda da eleştiriler almıştınız?

Ben Ak Parti’deki, hükûmetteki ve devletteki hiçbir koltuğa tâlip değilim. Ben, dönüşüme tâlibim. Ak Parti’ye geçerken söylediğim, “Ak Parti bizim evimizdir” sözü o zaman pek çok kimsenin uykusunu kaçırmıştı. Eleştirilerinin bir kısmını o zaman aceleyle dile getirmişlerdi. İçlerinde kalanları da bu vesileyle ifade etmiş oldular. Ben 76 milyonda bir ferdim. Bu dönüşümün içinde yer almak; söyleyecek sözüm varsa söylemek, taşıyacak taşım varsa, taşıma, sarefedeck takatim varsa, sarfetmek için geldim Ak Parti’ye. Ondan sonrası iktidar ve yönetme işidir. Bunu da benden daha iyi yapacak kişiler vardır. Aslolan, milletin kahramanını bulmasıdır. O da, Tayyip Erdoğan’dır. Bize düşen, o kahramana destek olmaktır.

ÖNEMLİ BİR SÜREÇTEYİZ

Sinop ve Samsun’da BDP’lilere yönelik tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ak Parti, Türkiye’nin değinilmeyen meselelerine el atıyor. Önemli bir çözüm sürecinden geçiyoruz. Nasıl ki biz çok dikkatli davranıyorsak, sürecin tarafı olan CHP, MHP ve BDP de dikkatli olmak zorunda. Ak Parti önemli bir şey yapıyor ve cumhuriyeti demokrasi ile buluşturuyor. Bu bir fırsattır. BDP, siyasetin normalleşmesi içinde yer almalıdır. Bu provokasyonlar, BDP gibi siyasi yapılara, ‘normalleşmeyin, dağla birlikte olun’ demektir. Herkesin siyasi düşüncesini ifade edeceği ortamı hazırlamak gayretindeyiz. Burada sağduyuya ihtiyacımız var. Bu olaylar demokrasimizin hayrına değildir.