İçişleri Bakanı Soylu, DEAŞ’lı yabancı ülke vatandaşlarının Fırat Kalkanı Harekatı bölgesinde bir süre tutulduktan sonra kendi ülkelerine gönderileceğini belirterek, “Biz kimsenin DEAŞ mensubunun oteli değiliz.” dedi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ATO Congresium’da düzenlenen Verimlilik ve Teknoloji Fuarı’nı ziyaret etti, stantları gezdi.
Ziyaretin sonunda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Soylu, Türkiye’de gözaltına alınan Hollanda vatandaşı DEAŞ’lı teröristler için Hollanda tarafından vatandaşlıktan çıkarma sürecinin başlatıldığı haberlerinin hatırlatılması üzerine, Rasulayn ve Tel Abyad’da ele geçirilen DEAŞ mensuplarının bir kısmının Türk, bir kısmının da yabancı ülke vatandaşları olduğuna işaret etti.
Yabancı ülke vatandaşlarının Fırat Kalkanı Harekatı bölgesine götürüldüğünü ve oradaki korunaklı cezaevlerinde tutulduğunu söyleyen Soylu, “Türk vatandaşı olanlarla, yabancı teröristlerle yaptığımız, çocuklarla ve kadınlarla yaptığımız mülakatlarımız var. Göç İdaresi Genel Müdürlüğümüz ve ilgili terör birimlerimiz tarafından bunlarla mülakatlar yapılıyor ve savcılıklara teslim ediliyorlar. Savcılıklar, bunların terör örgütüyle ilgili bağına yönelik gerekli adımları atıyor. Tabii ki çocuklar için bu geçerli değil.” dedi.
Soylu, yabancı ülke vatandaşlarının bir müddet daha ilgili yerlerde gözetim altında tutulacağını, daha sonra ülkelerine gönderileceklerini belirtti.
Yabancı ülkelerin, DEAŞ mensuplarını vatandaşlıktan çıkarmak suretiyle kabul etmeme yoluna gittiğine dikkati çeken Soylu, “Bu sadece Hollanda’nın ortaya koyduğu süreç değil, İngiltere de yapıyor. İşin kolayını herkes bulmuş. DEAŞ’lı birisi olduğunda kendi vatandaşlığından çıkarıyor. Yani vatansız bir hale getiriyor. Ondan sonra bulunduğu ülkede onun herhangi bir yere gitmesi hususunda kendine ait bir sorumsuzluk ortaya koyuyor. Bu önümüzdeki günlerde bütün dünyada konuşulması gereken bir süreçtir. Biz kimsenin DEAŞ mensubunun oteli değiliz.”
değerlendirmesinde bulundu.
Soylu, Türkiye’nin bu ülkelerle anlaşmalarına dikkati çekerek, şöyle konuştu:
“Bu anlaşmalarımızda özellikle bunların birbirine iade edilmeleri söz konusudur. ‘Ben vatandaşlıktan çıkardım, siz başınızın çaresine bakın’, bu bizim açımızdan kabul edilebilir değildir. Bu, aynı zamanda bir sorumsuzluktur. Ben ne yapayım senin teröristini, nerede, nasıl tutayım? Diyelim ki cezaevinde bir müddet tuttum. Adam cezaevinden çıktı. Senin teröristine ben vatandaşlık mı vereyim? Senin teröristini nerede bulundurayım veya hangi ülke tutsun? Bu, özellikle çatışma bölgelerinden üzerimize kalan ve dünyanın çözmesi gereken temel sorunlardan bir tanesidir. DEAŞ’lı yabancı ülke vatandaşlarını Fırat Kalkanı Harekatı bölgesinde tuttuktan sonra kendi ülkelerine geri göndereceğiz.”
“İstanbul’da her gün 400-500 arasında kaçak göçmen yakalanıyor”
Türkiye’nin elinde tuttuğu yabancı ülkelere mensup teröristlerin olduğunu ifade eden Soylu, “Biz bunları hangi halde gönderemiyoruz? Sadece kendi ülkelerinde idam cezası varsa dikkatli davranıyoruz. Eğer bir ölüm tehlikesi varsa ki bu da uluslararası kurallarla belirlenmiş bir süreçtir.” dedi.
Soylu, İstanbul’daki kayıt dışı Suriyelilerin geri gönderilme sürecine ilişkin soruyu şöyle yanıtladı:
“2019 yılbaşından bugüne kadar rakam 100 bin eşiğine geldi. 2 gün öncesine kadar 97 bindi. Her gün İstanbul’da ortalama 400 ile 500 arasında kaçak göçmen yakalanıyor ve sevk ediliyor. Geç yıl İstanbul’da yakalanan göçmen rakamı 28 bin civarındaydı. Bu rakam bu yıl 100 bine çıktı. Bu sadece İstanbul’daki kaçak göçmen rakamıdır. Bir de kayıtlı olmayıp İstanbul’a yerleşenler, burada kaçak olarak çalışanlar var. Şu ana kadar 60 binin üzerinde… İstanbul’da kayıtlı olmayan, başka illere kayıtlı Suriyeliler, kendi illerine veya istedikleri bir vilayete gönderiliyor. İstanbul’daki kaçak çalışma çok ciddi bir orandaydı. İstanbul’da yabancıya izin ayda ortalama 550-600 civarındaydı. Şu anda İstanbul’da toplam 3 bin-3 bin 500, Türkiye genelinde de 7 bin-7 bin 500 civarında yabancı izinleri oluşmaya başladı. Bu da bizim, bu durumu doğru noktaya getirdiğimizi, kayıt dışını kayıt altına aldığımızı gösteriyor.”
İstanbul’daki tabelalara ilişkin çalışmalar hakkında da bilgi veren Soylu, “İstanbul Valimizin ortaya koyduğu müddet 5 Kasım’a kadar. Bu tarihe kadar İstanbul’daki tabelaların tamamı Türk Standartları Enstitüsünün belirlediği şekle gelecek. En son baktığım rakam 700 civarındaydı. Yani 5 binlerden buraya düştü. Bunların hepsiyle ilgili gerek belediyeler gerek kaymakamlıklar gerekse Göç İdaresi Genel Müdürlüğünde oluşturduğunuz komisyonlar, çalışmayı bir noktaya getirdi. Sadece İstanbul’da değil, Bursa’da, Ankara’da, hemen hemen her yerde bu projeyi aynı şekilde uygulamaya çalışıyoruz.” dedi.
Soylu, Türkiye’nin başından beri göç meselesinde önemli bir politika uyguladığını vurgulayarak, “Milyonlarca Suriyeli geldi. Bunların hiçbirisinden herhangi bir bulaşıcı hastalık kimseye sirayet etmedi. Çünkü işin başından beri uygulanan politika, çocukların aşıları, sağlık kontrolleri dahil, herhangi bir uyarıya gerek kalmaksızın bir politika çerçevesinde çok başarılı bir şekilde yönetildi ve yürütüldü.” diye konuştu.
“Avrupa, korkaklığını üzerinden atmalıdır”
Türkiye’ye gelen göçmen ve sığınmacıların yüzde 95’inin ilkokul seviyesinde olduğuna dikkati çeken Soylu, şunları kaydetti:
“Dünyada böyle bir rakam yok. Bize akıl öğretmeye çalışanlar, gelsinler, Türkiye’nin göç politikalarında hangi noktaya geldiğini görsünler ama sadece sırtımızı sıvazlayıp, bu konuda kendi üzerindeki sorumlulukları bir kayanın arkasına saklanarak üzerlerinden atmaya çalışmasınlar. Avrupa’nın bu konuda hakikaten insanlık adına aldığı rakam 0’dır. Bunu belki 10 üzerinden 1 yapmak için gayret gösteriyorlar. Bu konuda gayretlerini bekliyoruz.”
Soylu, Avrupa’ya geçen mülteci sayısının günde 9 bin-9 bin 500 seviyesinden 130’a düştüğünün altını çizerek, “Bizim geçen yıl yakaladığımız kaçak göçmen 268 bin iken, bu yılı 400 binin üzerinde tamamlayacağız. Şu anda rakam 365 bin civarında. Yani bizde yaklaşık yüzde 40’lık yükseliş söz konusuyken Avrupa’ya geçenlerde 10 binin üzerinde bir rakam söz konusu. Yani bize gelenin ancak 10’da 1’i Avrupa’ya geçiyor. Avrupa maalesef bu durumda bile ciddi feveran ortaya koyuyor. Avrupa bu korkaklığını ve insanlığa karşı bu vurdumduymazlığını üzerinden atmalıdır.” değerlendirmesinde bulundu.