İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Bugün Türkiye terörle mücadele ediyor ama bir şeyle daha mücadele ediyor. Kalkınmayı, zenginliği, yaşam standardını, her türlü zenginliği en yüksek noktaya getirmek için büyük bir mücadele ortaya koyuyor.” dedi.
Valilikteki programının ardından Bitlis Polisevine geçen Soylu, kentteki kanaat önderleri ve sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle görüştü.
Soylu, burada yaptığı konuşmada, ülkelerin, insanların, ağaçların önemli çağlarının bulunduğunu, bugün böyle önemli bir zaman diliminin içinde yer aldıklarını söyledi.
Bu zaman dilimine hazırlıksız yakalanmadıkları için Allah’a şükrettiklerini aktaran Soylu, şöyle dedi:
“Etrafımızdaki coğrafya yeniden şekilleniyor. Dünya çok kutuplu bir ortaklığa gidiyor. Nüfusu ne olursa olsun bir ülkede bir insanın ortaya koyabileceği bir kazanım o ülkeyi dünyanın en güçlü ülkesi haline getirebilecek bir anlayışın içindeyiz. Eğer 80’den sonra 90’lı yılların başında olduğu gibi buna yüksek enflasyonla, 2 bin dolar gelir seviyesiyle, emekli maaşı veremeyen bir ülke durumunda, gelirlerin büyük bölümünün faize ayrıldığı bir durumda, üniversitelerden mezun olanların tam olarak tespit edilmediği bir süreç içinde yakalansaydık bugün çok zor durumda kalan bir ülke durumunda olurduk. 80 darbesinin etkisi, 28 Şubat’ın prangası altında yakalansaydık nasıl bir durumda olurduk?”
Türkiye’nin son 300 yılın en güçlü döneminde olduğuna dikkati çeken Soylu, benzin kuyruklarından ayaklara giyilen lastiklere, havalimanlarından alınacak bir biletin bir aylık maaştan fazla olduğu, alınan borçlarla emekli maaşlarının ödendiği günlerden bugüne geldiklerini anlattı.
“Çok faktörlü süreçlerle karşı karşıyayız”
Soylu, bugün artık Türkiye’nin hedeflerinin olduğunu, aynı zamanda bu hedeflere ulaşmasını istemeyen kesimlerin bulunduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Avrupa’dan 10 yaş daha düşük nüfusumuz var. İnsan kaynağımızı kuvvetli, rekabet edebilir duruma getirmek için her yerde üniversiteler açıyoruz. Böyle yakalansak bilin ki pestilimizi çıkarırlardı. Üzerimizden geçer arkalarına bile bakmazlardı. Terörle de mücadele ediyoruz. Kendi atak helikopterimizi yapmamış olsaydık, ne olurdu. Her vatandaşımızın hastaneye gittiğinde gün boyunca kuyrukta beklediği, insanların sırtında anne babalarını doktora götürmeye çalıştıkları günleri yaşadık. Çocuklarımız kendi dilini, gelenek ve göreneklerini kimsenin baskısı altında kalmadan öğreniyor. Toplumun bütün kesimlerinin lime lime edildiği durumda bunlarla karşılaşmış olsaydık ne olurdu? Bugün Türkiye terörle mücadele ediyor ama bir şeyle daha mücadele ediyor. Kalkınmayı, zenginliği, yaşam standardını, her türlü zenginliği en yüksek noktaya getirmek için büyük bir mücadele ortaya koyuyor. Çok faktörlü süreçlerle karşı karşıyayız ve bunlarla mücadele ederken elimizdeki avantajları en üst düzeyde kullanıyoruz.”
Osmanlı-Rus harbinden sonra insanların zorla Türkiye’ye göç ettirildiğini ve bu insanların ülkenin her yerinde yaşamına devam ettiğini kaydeden Soylu, Anadolu coğrafyasındaki insanların hiçbir zaman onlara sırtını dönmediğini vurguladı.
Soylu, o dönemde yaşanan olayların anlatıldığı bir kitabı okuduğunda insanlığın bu hale gelebileceğini hiçbir zaman düşünmediğini aktararak, şöyle devam etti:
“Eski Zara müftüsünün anılarında Bulgaristan’da yıllarca yan yana yaşayan komşuların, çocuklarını birbirlerine emanet edenlerin nasıl onları ihbar ederek öldürülmelerine sebebiyet verdiklerini okuduğumda ‘Allah’ım bu nasıl bir insanlık’ demiştim. O zaman bu coğrafyanın nasıl emin bir coğrafya olduğunu bir kez daha anladım. 15 Temmuz’da da aslında o insanlığından sıyrılmış, hayvandan daha aşağı uslupla, karakterle helikopterlerden suçsuz silahsız insanları öldürenlerle, Bulgaristan’da sadece Müslüman oldukları için komşularını katlettirmeye çalışanlar arasında hiçbir fark yok. O zaman da sınava tabi tutulduk ve onlara sırtımızı dönmedik. 1950 Menderes başbakanlığı sonrasında birçok ülkeden kim gelmişse evini, bağını varlığını bırakarak geldiklerinde kimse onlara sırtını dönmedi. Peşmergeler Saddam zulmünden sınırımıza geldiğinde bir insanlık sınavından daha başarıyla çıktık. Batı gibi, üç beş kuruşun hesabını hiçbir zaman yapmadık. Bu bize inancımızın, değerlerimizin en önemli sonucu olarak bu coğrafyada durmaktadır. PKK, DEAŞ, FETÖ, 28 Şubat, bize ısmarladıkları televizyon dizileri bunu bizden alamadı. Ezanımızın, bayrağımızın altında bu milletin bir evladı olarak durduk ve durmaya devam ediyoruz.”
“Bizim bir çiçeğe, dağa baktığımızda ne hissettiğimizi batı anlayamaz”
Bu coğrafyadaki milletin kardeşliğinin bugüne dayanmadığını, asırlarca yıl öncesinden geldiğini aktaran Soylu, “Batı da dünya da anlayamaz birbirimize olan sevgimizi, birlikteliğimizi. Bizim bir çiçeğe, dağa baktığımızda ne hissettiğimizi batı anlayamaz. Biz aynı zamanda kardeşlik hukukunun ne olduğunu bilen bir milletiz. Bu ezanlar bu ülkede boşuna okunmuyor. Zannetiler, gençlerimiz o ezandan bağımsız büyüyor. Mezhebinden kökünden yoksun yetişiyor sandılar. 15 Temmuz’da okunan selaları onlar da duydular ve bu milletin evladı olduklarını bir kez daha ortaya koydular.” diye konuştu.
“Biz dünyaya bayrak sallıyoruz”
Yurt dışı organizasyonlara, ülke üzerinden planlar yapanlara boyun eğen bir ülke olmadıklarını kaydeden Bakan Soylu, “Coğrafyamızın ahlakı, kültürü, inancı budur” diyen bir ülke haline geldiklerini ifade etti.
Her adımlarını ülkenin gücü ölçüsünde attıklarını, her zaman düşünerek hareket ettiklerini dile getiren Bakan Soylu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“15 Temmuz bambaşka bir çizgi başlattı. 14 yıldır özgüvenimiz belli bir yere gelmişti. Biz Marmaray’ı Asya’yı Avrupa’yı birbirine bağlayalım, insanlar rahat ulaşsın diye mi yaptık. Elbette bu önemli ama bir şey için yaptık. Bize ‘yapamazsınız’ diyen 250 yıl önce Süveyş Kanalı’nda bize engel çıkartanlara ‘biz bugün başka bir noktadayız, işte yapabiliyoruz’ diye bayrak sallıyoruz. Biz dünyaya bayrak sallıyoruz. Sadece şefkat merhamet değil, güçlü, şefkatli bir medeniyetin bayrağını sallıyoruz. Bazı eksiklikler yaşıyoruz. Muhakkak bir yerde bir eksiklik, bir ihmal, bir yanlışımız oldu. Bunu hep birlikte telafi etmeliyiz. Karşılaştığımız olayların geçmişten gelen bir mazereti vardır. Bunu hep birlikte aşacağız. Burada milletin birlikteliğinin en önemli hamuru Müslümanlardır. Bunu iyi anlayıp değerlendirmek lazım. Birtakım farklı ideolojilerle birlikte, 13-14 yaşındaki kızları dağa çıkarıp onlarla 60 yaşındaki iğrenç adamlarla fotoğraflarına tahammül etmek ne demektir, bu bir eksiklik değil midir? Bu eksiklik bizden kaynaklanmaktadır, başka bir yerden değil. Ya inancımızı, ya kültürümüzü, ya ana baba sevgisini öğretemedik, 14 yaşındaki kızlarımızı mallaştıranlara karşı korkan bir hal almaya çalıştık. Buna insan olarak tahammül edemiyorum. Biz, nerede okutalım, iyi evlat olsunlar, iyi insan olsun diye çaba gösterirken demek ki bir yerde eksikliğimiz var. Memleket gelişiyor, büyüyor ama bir şey söylemek istiyorum. Az yiyip, çok dua ve gayret etmeliyiz. Sadece ülkemizin değil, bu ışığın, bu anlayışın dünyanın her noktasına yansıtılması lazım. İyilikleri anlatacaksınız, kötülüklerden sakındıracaksınız. Bunu yaptığınız sürece Allah yardımcınız olacaktır.”
“Buraları cazibe merkezi yapacağız”
“FETÖ neredeyse ayağımıza dolaştı. Bir büyük ülkeyi, medeniyeti neredeyse çaresiz bıraktı. Bunu öyle bir kullanıyorlar ki, Türkiye’den, Anadolu medeniyetinden öyle bir karşılık almaya çalışıyorlar ki bunu hep birlikte görüyoruz.” diyen Soylu, ortak akılla, eksikleri beraber kaparak bunların üstesinden gelebileceklerini dile getirdi.
Ülkeyi ayrıştırmak, ülkeye güç kaybettirmek isteyenlerin birtakım meseleleri ortaya koyarak Türkiye’yi güçsüz bırakmaya çalıştığını vurgulayan Soylu, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Bugün ayakları üzerinde duran, 2023, 2053, 2071 hedeflerini karşısına koyan bir anlayışla karşı karşıyayız. Uzun zamandır gece 03.00’ten önce kafamızı yastığa koyduğumuz söz konusu değildir. Bu bize normal zaman gibi geliyor. Bütün samimiyetimizle büyük bir mücadelenin içindeyiz. Tek isteğimiz insanlarımızın huzurla kalkarak işlerine gitmesidir. İnsanlarımızın güler yüzlerinin olduğu bir memleket arzu ediyoruz. Bugüne kadar şiddetle silahla kimse korkutamadı, korkutamaz da. Rahmetli Menderes, ‘İki gömleğim var, biri bayramlık biri idamlık’ demişti. Özal suikaste uğradığında kalktı dedi ‘Allah’ın ipine sımsıkı sarılın.’ Kıymetli Cumhurbaşkanımız aynısı. İpimiz cebimizde geziyoruz. Bu bir inancın en önemli çizgisidir. Bunlar tesadüfen söylenmiş sözler değildir. Onun için endişe etmeyin. Terörle ilgili de endişe etmeyin. Sizden isteğimiz tekdir. Buraları cazibe merkezi yapacağız. Onlar ne yaparsa yapsın fabrikalarımızın dumanı tütecek, çocuklarımız işe girecek. Birbirimize sırtımızı vereceğiz. Kardeşlik hukukumuz etrafımızdaki coğrafyaya da kolaylık sağlayacak. Buranın ilacı budur.
Etrafınızdakilere, ailelerimize, Türkiye’yi huzursuzluğa sevk etmeye çalışanları en iyi siz biliyorsunuz. Bir arada olacağız, bir olacağız, diri olacağız, hep birlikte bu coğrafyayı yarınlara taşıyacağız.”