Dünyadaki terörizmin kaynağı devletlerdir.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Antalya’da düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu’nda “Terörle Mücadele: Neyimiz Eksik” başlıklı panelde  konuştu. Gelişmiş batılı ülkelerin terörle mücadeledeki tutarsızlıklarına dikkat çeken Soylu, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı yüksek güvenlik tehditlerine karşı nasıl başarılı olduğunu anlattı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun konuşmasının tam metni şöyledir:

Öncelikle çok teşekkür ediyorum. Hem sayın Başkana, sayın Moderatöre, hem kıymetli konuk bakanlarımıza, her birine ayrı ayrı böyle kıymetli bir forumda dünyanın en yakıcı meselelerinden birisiyle karşı karşıya kaldığımız bu süreç içerisinde tecrübelerimizi, bilgilerimizi böyle bir forumda paylaşmak benim için de ayrıca çok önemli.

Çok kritik bir başlık seçilmiş.

Yani terörde ne eksik? Şunu söylemek gerekir. Yani 2022’nin Küresel Terörizm Endeksi Raporu’na göre son 14 yılda Kuzey Amerika’da yaklaşık 153, Avrupa’da 2.779, Sahraaltı Afrika’da 9.863, Mena Bölgesi’nde ise 21.926 terörist saldırı olmuş.

Yukarıdan aşağıya baktığınızda 40 bin dolar, 30 bin dolar, 500 dolar, 100 dolar seviyesine kadar kişi başına gelir seviyesi ortaya çıkıyor. Bu fotoğrafı bir tarafta tutalım. Bir tarafta da şunu tutalım: Amerika 2002 yılında Afganistan’ı işgal ettiğinde Afganistan’daki toplam afyon üretim miktarı 17 bin hektar. 2018 yılında Afganistan’daki toplam afyon üretim miktarı, üretim olan toplam alan 360 bin hektar. 2021 yılında ise 280 bin hektara kadar düştü. Bu fotoğrafı da bir tarafta tutalım. Yine başka bir fotoğraf tutalım. 2011 yılında Suriye iç savaşından itibaren yani Suriye’deki gelişmelerden sonra toplam 13 milyon insan yerinden edildi. Biz bu fotoğrafı da bir tarafta tutalım. Burada çok kıymetli katılımcılar ve panelistler var ve kıymetli bakanlar var. Şu soruyu kendimize ve bütün dünyaya soralım.

Rakka DEAŞ’ın elindeyken PYD ve PKK’nın eline bir tek kurşun atılmadan nasıl geçti? Yani Rakka’daki DEAŞ’lılar ne oldu ve nereye gittiler? Bunlar bir terör örgütüydü. Nereye gittiler bunlar? Gittikleri yeri söyleyeyim. Afganistan-Doğu Türkistan-Çin arasındaki bir bölgeye yeni bir istikrarsızlığı ortaya çıkarmak için sevk edildiler. Yani bir oyun kurgulamak, yeni bir süreç üretmek için. Yine salona bir şey daha söylemek istiyorum.

DEAŞ nereden çıktı? Bir terör örgütü.

El-Kaide’yi kim üretmişti?

Ve El-Kaide’yi kim ne için üretmişti?

Ve kim, niye kaldırdı sonra? DEAŞ, El-Kaide’nin bir türevidir. Düşünce olarak da, felsefi olarak da ve sistematik olarak da onun bir türevidir. Peki bunu kim üretti?

Bütün bu soruları sormamın bir tek sebebi var. Ve bütün bu girizgahımın da bir tek sebebi var. Biz 20. Asrın sonuna doğru giderken Avrupa’nın içerisinde yepyeni bir süreç başladı. Hepimiz dedik ki; yani sınırlar açılıyor, dünya başka bir noktaya geliyor ve artık işte medeniyet, insani değerler, özgürlük, adalet, sizin bulunduğunuz kurumun ismi, hukukun üstünlüğü bunlar her biri dünya için en kıymetli değerler olacak. Ama 21. Asrın ilk 10 yılında ve 15 yılında hepimiz şunu gördük: Londra’nın merkezinde ağır silahlı polisler, Berlin’de bir uluslararası toplantı yapılırken neredeyse kıyamet kopuyor, herkes birbirine giriyor, Londra’da insanlar metroya gitmekten, metro ile hareket etmekten, metro ile seyahat etmekten ürküyorlar ve korkuyorlar. Avrupa’nın bir çok yerinde böyle.

Peki problem neydi? Ne oldu? Çok basit bir şey oluyor dünyada, “Vekalet Savaşları” diye isimlendiriyoruz ama benim kanaatim şu; dünya varolduğu günden bu güne kadar Doğu ve Batı arasındaki bu mücadele acımısız bir şekilde sürüyor. Ve yine kanaatim şu; Batı, bütün problemlerini Doğu’ya yıkmak istiyor. Çünkü 30 bin dolarlık, 40 bin dolarlık, 50 bin dolarlık kişi başına gelir seviyesinin üzerinde olan ülkeler ve insanlarına problem hissettirmek istemiyor. Ve yine bir tespitte bulunmak istiyorum. Doğu’nun altı zengin, Batı’nın üstü zengin. Batı’nın altı fakir, Doğu’nun üstü fakir. Peki bunu nasıl sağlayacak Batı? Nasıl ortaya koyacak ve nasıl geliştirecek? Dünyada -beni bağışlayın, belki burada bu konuda terör konusunda akademik çalışmalar yapan var. Diğer çalışmaları ortaya koyanlar var- bir tanım söz konusu değil. Ve 20. Yüzyılın sonunda dünyaya biçilen Soğuk Savaş dönemi sonrası dünyaya biçilen küreselleşmenin bir yalan olduğu ve esas itibariyle küreselleşme üzerinden vekalet savaşlarının, iç savaşların, göçlerin, uyuşturucunun ve hatta 21. Yüzyılın yeni problemi olan siber savaşlar ve siber suçların ve siber gelirlerin, gayri meşru gelirlerin etken olduğu bir süreç içerisindeyiz.

Şunu söylemek isterim. Bilmiyorum sizin ülkelerinizde var mı? DEAŞ petrolü bir noktaya kadar getiriyor. PKK ve PYD petrolü bir noktadan alıp başkalarına satıyor. Yani iki suç örgütü, iki terör örgütü birbiriyle çatışıyormuş gibi görünüyor ama ikisinin de patronu aynı ama gelirleri konusunda herhangi bir probelmeleri söz konusu değil. Afganistan’dan 3 bin dolara, 4 bin dolara, 3500 dolara 1 kişiyi Avrupa teslim göç kaçakçıları alıyorlar, DEAŞ bölgesinden geçiyorlar. PKK, PYD bölgesinden geçiyorlar. Peki bunları koordine eden anlayış kim? Dünyada Amerika bu kadar gelişmiş, Avrupa bu kadar gelişmiş, istihbarat ağları gelişmiş, uydu ağları gelişmiş, teknolojileri gelişmiş, silahları gelişmiş her şeyi gelişmiş. Peki bu terör örgütleri nasıl bu bölgelerde rahat bir şekilde hareket etme kabiliyetine sahip? Ve bu soruyu da sormam lazım. Dünyadaki en yakıcı terör örgütlerinden bir tanesi PKK ve biz 40 yıldır bununla uğraşıyoruz. Peki bu PKK’nın temsilcilerinden birisi geçen yıl Haziran ayında Birleşmiş Milletler gibi dünyanın en önemli örgütlerinden, bütün dünyanın da etken olduğu örgütlerinden adı barış, özgürlük, hukuk, demokrasi olan örgütlerinden bir tanesine gidiyor, oradaki yetkililerle bir masada oturuyor, bir masanın bir tarafında bir terörist bir masanın bir tarafında BM yöneticisi oturuyorlar. Ve “bundan sonra çocuk savaşçı kullanmayacağız” diye anlaşma imzalıyorlar.

“12 yaşındaki, 13 yaşındaki, 14 yaşındaki çocukları kullanmayacağız bir daha” diye anlaşma imzalıyorlar. Beni bağışlayın, dünyadaki terörizmin kaynağı devletlerdir. Devletsiz bir terörizm olması mümkün değildir. Şu soruları soralım.

1)        Terörist örgütler insan kaynağını nerden buluyorlar?

2)        Nasıl transfer ediyorlar?

3)        Terör örgütleri mali kaynağı nereden buluyorlar?

4)        Bu mali kaynağı kim veriyor?

5)        Terör örgütleri lojistik kaynağı nereden buluyorlar?

6)        Terör örgüteleri moral kaynağı nereden buluyorlar?

7)        Terör örgütleri, en önemlisi, ideolojik ve siyasal pozisyonlarında kimden destek alıyorlar?

8)        bunları nereden sağlıyorlar?

9)        Ve bunu nasıl gerçekleştiriyorlar?

 

Şimdi bunu eğer bütün bunlarla ilgili değerlendirmeyi -mış gibi yaparsak bugünki duruma geliriz. Eğer bunlarla ilgili değerlendirmeyi herkes üzerine sorumluluğu alarak samimiyetli bir şekilde gerçekleştirirse dünyada terörle mücadele etmek çok kolay bir iş. Çünkü paranın nereden nereye transfer edildiğini, insanın nereden nereye ve nasıl bir şekilde transfer edildiğini kontrol edebilmek elbette ki devletler arası ilişkilerin en kolay temel işlerinden bir tanesidir. Yani ben 5 yılı aşkın İçişleri Bakanlığı görevi yapıyorum. Etrafımızdaki ülkelerle kurduğumuz diyaloglarla bunu rahat bir şekilde sağlayabilme kabiliyetine sahibiz, eğer isterlerse. Organize suç örgütlerinden, yani mafya örgütlerinden mali suç örgütlerine kadar terör örgütlerine kadar, yabancı terörist savaşçılarına kadar bunu sağlayabiliyoruz, bunu gerçekleştirebiliyoruz. İsterlerse onlar da gerçekleştirir. Ama İnterpol diye bir yapılanma eğer Türkiye içerisinde 15 Temmuz’da darbe yapmış bir terör örgütünün mensuplarını Türkiye’ye vermez, Almanya’da, Amerika’da, Hollanda’da, Avustralya’da, İngiltere’de saklarsa elbette ki terör örgütleri moral bulurlar. Ve bunu sağlamaya devam ederler.

Ve yine burada özellikle yapılması gereken en önemli meselelerden, temel meselelerden bir tanesi bunu hepimiz görüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız bunu bir çok kez söyledi. Bu bir siyasi retorik değildir. Eğer bu anlayışla bakılırsa terör meselesine uyuşturucudan da, göçmen kaçakçılığından da size dünyanın yeni ve en önemli suçlarından bir tanesini söyleyim. Sanal bahisten de, sanal kumardan da buradan söylemek istiyorum.

Sanal kumarın dünyadaki pantonu kimdir? Biliyor musunuz? Salon biliyor mu? Kimdir? İngiltere.

Peki neyi etkilemeye çalışıyor? Peki İngiltere kendi yönlendirdiği veya kendi ülkesinden yönlendirilen bu meseleyi durdurabilme kabiliyetine sahip değil midir yani? Bu neye benziyor? Eğer Amerika, binlerce tır silahı PYD terör örgütüne gönderirse, eğer Almanya ve Amerika FETÖ terör örgütlerini kendi ülkelerinde barındırır ve bir ülkenin rejimini ve sistemini ortadan kaldırmaya çalışırsa herkes suçlularla ittifak etmeye başlar. Bugün dünyanın temel problemi bu. Onun için başta söylediğim, yani küreselleşme kendisi ile ilgili bir problem yaşıyor ve küreselleşme bu konuda 20. Yüzyılın sonunda ortaya çıkmış ve netice itibariyle sonuna gelinmiştir. Bunu şunun için ifade etmeye çalışıyorum; peki ne olacak? Basit. 20. Yüzyılın sonnudan itibaren dünya çeşitli modeller ortaya koydu. Biz de terörle karşı karşıyaydık. Nasıl bir terörle karşı karşıyaydık? Sınırımızın ötesinde, sınırımızın içerisinde bir PKK terör örgütüyle karşı karşıyayadık. Daha sonra DEAŞ terör örgütüyle tanıştık. Bunların her birisi bizim istikrarımızı, büyümemizi, zenginleşmemizi, Türkiye’nin geleceğe umutla bakmasını ve bölgenin büyümesini etkileyen unsurlardır. Yani bilmiyorum, sizin ülkelerinizin yanında var mı ama bundan 1,5 ay önce Romanya İçişleri Bakanlığı ile konuştuğumda bana “hakikaten sizin işiniz zor. Çünkü siz hem komşularınız itibariyle zor bir durumdasınız. Biz rahatız. En azından terör yok.” dedi. Ama bir şey söyleyim. Şimdi onlar çok büyük bir göç dalgası ile karşı karşıyalar ve ne yapacaklarını bilmiyoruz. Yaa bu dengesizliği, bu istikrarsızlığı, bu savrulmayı dünyada bitirebilecek miyiz? Bu mantıkla gidilirse, bu anlayışla gidilirse, bunun bitirilmesi mümkün değildir.

Peki biz ne yaptık?

Türkiye terörle nasıl mücadele etti? Yani sadece bir askeri güçle veya bir güvenlik gücü anlayışıyla terörle mücadele etmek ve terör bir şekilde bitmez. FETÖ’de öyle, PKK’da öyle DEAŞ’Ta öyle. Yani biraz önce Kırgızistan Dışişleri Bakanı’yla birlikteydim. Türkmenistan’dan Arnavutluk’a kadar biz dünyanın her tarafında FETÖ’nün dış uzantılarıyla mücadele etmek zorundayız. Çünkü Amerika bir taraftan besliyor, Almanya bir taraftan besliyor ve koordine etmeye çalışıyor. Aynı zamanda İngiltere sesini çıkartmıyor, ne olursa olsun ben diğer ülkeleri sayıyor değilim yani. Başat ülkeleri ifade etmeye çalışıyorum. Ve bunlarla mücadele etmez, bunların bütün uzantılarını bir yerde etkisiz haleye getirmeye çalışmazsanız, yarın sizin vücudunuzun sıkıntıya düştüğü bir anda hemen neşet ederler ve yine ülkenizi ele geçirmeyi çalışırlar.

Aynı şey PKK ve PYD için geçerli değil mi? Tamam içeride PKK ve PYD’yi bir noktaya getirdiniz. Peki öbür tarafta sınırınızda iki ülke var. İkisinin de devlet otoritesi yok olmuş. Bir tanesi Irak bir tanesi Suriye. Diğer ülkenin de üzerinde onyıllardır ambargo var, İran. Onyıllardır komşumuz ve bununla ilgili ambargo var. Yani siz dünyadan dışlamışsınız. Burada bir soru daha soracağım. Mesela Afganistan meselesini İran’sız nasıl çözersiniz? Göç meselesini nasıl çözersiniz? Dışlayarak nasıl çözersiniz? Bu soruların cevabı yok. Bu soruların cevabı Amerika’da da yok. Bu soruların cevabı Avrupa’da da yok. Çünkü çözmek istemiyorlar. Onu görüyorlar ve çözmek istemiyorlar. Çözmek istememelerinin sebebi şudur; Doğu’nun, -yani intikam alıyorlar diyeceğim ama beni yanlış anlayacaksınız diye demek istemiyorum- Doğu’nun sürekli istikrarsız olmasını istiyorlar. Mesele elbetteki Doğu-Batı kavgasının içerisinde beni bağışlayın elbette ki bir din mücadelesi var. Bunu kimse bir tarafa koymasın. Elbette tarihsel bir mücadele var. Bunu da kimse bir tarafa koymasın. Ama biz bundan bin yılın 2 bin yıl öncesinin insanları değiliz. Birbirimizle aynı masada oturabiliyoruz. Birbirimizi anlayabiliyoruz. Birbirimizin ürettiklerini kullanıyoruz. Birbirimizin insanlarından istifade ediyoruz. Üretimde istifade ediyoruz, akademide istifade ediyoruz. Ve birbirimizden faydalanıyoruz. Peki neden bu kavgayı ve mücadeleyi sürdürüyoruz? Çünkü 40 bin dolarlık, 50 bin dolarlık, 60 bin dolarlık seviyedeki ülkelerdeki yöneticiler, diğer ülkelerdeki insanları 500 dolar ve altında bırakmak için kendilerine ait bir çaba üretiyorlar. Ve terörün gerçek varlık sebebi de budur. İstikrarsızlaştırmaktır.

Ve bir şey daha söyleyeyim, Türkiye bunu nasıl başardı? Yani terörle mücadelede nasıl bu noktaya geldi?

Sayın Cumhurbaşkanımız yani Türkiye Sayın Cumhurbaşkanımız’ın ortaya koyduğu bir felsefeyi yürüttü başından itibaren. Yoksa Amerika’yla, Avrupa’yla, Fransa’yla.. yani Fransa kalkıyor PKK ve PYD’nin havacılık unsurlarını eğitiyor. Bunu düşünebiliyor musunuz? Şimdi buradaki ülkelerden, şu paneldeki 3-4 ülkeden bir tanesi teröre hafif bir destek versin, dünyadan deport ederler. Oysa Fransa’nın insanları geliyorlar, PKK ve PYD’ye havacılık eğitimi veriyorlar. Sağlık eğitimi veriyorlar. Amerika insansız hava araçlarının nasıl engellenebileceği konusunda eğitim veriyor. Diğer ülkeler de böyle. Peki Türkiye ne yaptı? Türkiye şunu yaptı:

1)        Uzun yıllardır gelişmişlik konusunda sıkıntı yaşayan ve mümkün olduğunca de gelişmişlik üzerinden terörü bir bahane olarak kışkırtmaya çalışan bir anlayışı iyi bir şekilde saptadı ve bunun üzerinden kim ne söylerse söylesin 21. Asrın başından itibaren daha önceki yapılanları da üzerine koyarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ciddi bir kalkınma hamlesi gerçekleştirdi. Bu birincisi ve bundan hiç vazgeçmedi. Havalimanları, üniversiteler, yollar, kültür merkezleri, kadın ve gençlik merkezleri, spor salonları, Türkiye’nin batısıyla doğusu arasındaki gelişmişlik seviyesini birbirine ciddi bir şekilde yaklaştırdı.

2)        Siz terörle mücadele edeceksiniz. Ne ile mücadele edeceksiniz? Silah gücüyle mücadele edeceksiniz. Peki silahı veren kim? Dünyanın gelişmiş ülkeleri, Amerika. Biz Zeytindalı Harekatı’na girdik. PYD’yi oradan defetmek için, PKK’yı oradan defetmek için. Amerika bize ambargo koydu. Yani bu silahları sana, şu mühimmatları sana vermem dedi. Ama bizim kendi evlatlarımız, kendi mühendislerimiz, onun bize vermeyeceklerini söylediklerini üretti ve biz orada karanlıkta kalmadık. Meselemizi başardık. Bir terör örgütünü oradan uzaklaştırdık. Yani savunma sanayimizi başından itibaren geliştirdik. Yüzde 20’lerden, yüzde 80’ler seviyesine çıkarttık. Eğer biz küresel aktörlere, küresel şirketlere eğer biz Türkiye olarak küresel şampiyonlar ligine tabi olsaydık Ukrayna’dan daha zor bir durumda kalırdık. Bu kadar açık ve net.

3)        Başka bir iş yaptık. Sadece savuma sanayimizi geliştirmedik. Aynı zamanda insan kaynağımızı, yani terörle mücadeleden insan kaynağımızı profösyonelleştirdik. 21. Asrın başından itibaren bunu profesyonelleştirdik.

4)        Dünyanın neresinde, ETA’yla ve IRA’yla kim masaya oturdu? Hangi ülke oturdu? Hangi ülke oturdu da bir pazarlık yapmaya çalıştı? Tasfiye ettiler. Adlarına bile tahammül etmediler. Siyasi hangi uzantıları varsa kapattılar. Daha yeni bundan 2 yıl önce Avrupa Parlamentosu’ndaki üyeleri tasfiye ettiler. Daha yeni, uzak bir zaman dilimi içerisinde değil. Ve şunu ifade edeyim. PKK’nın terör örgütünün siyasi uzantılarının mali imkanlarını, insan kaynağı imkanını sivil toplum örgütüymüş gibi gözüküp, teröre katkı sağlayanlara ciddi bir operasyon yaptık. Sınırlarımızda gerek kaçak göçü, gerekse terörün aktarımını sağlayan hem insan kaynağı aktarımı sağlayan, hem de onun yanı sıra mühimmat aktarımı sağlayan anlayışını ortadan kaldırabilmek için, kaçak göç de var. Sınır güvenliğimizi en üst seviyeye çıkarttık ama yetmedi, başka bir şey daha yaptık. O da şu; terörü kaynağında kurutmak için sadece üs bölgelerinde değil, sadece üslerde değil, sadece dağlarda değil, başka bir şey daha gerçekleştirdik. Kandil’in gerek Irak formunda gerek Suriye formunda nerede olursa olsun terör örgütü neredeyse o kaynağı kurutmak için oraya operasyonlar yaptık ve operasyonlar sağlamaya çalıştık.

Ve bütün bunları gerçekleştirirken yani Irak sınırından Suriye sınırına kadar, İran sınırından ta yukarıya Gürcistan sınırına kadar, yukarıdan aşağıya sınırlarımızda çok önemli bir tedbir geliştirdik. Ve sınır ötesi operasyonlarımızı yaptık. Yani hem içeride, hem sınırda, hem sınırın ötesinde çok önemli bir süreci Türkiye yürüttü.

Peki bu bitti mi? Hayır bitmez. 40 yıldır mücadele ettiğimiz bir terör örgütünden bahsediyoruz. Ve 40 yıldır mücadele ettiğimiz terör örgütü ile ilgili eğer en ufak bir esneme ortaya koyarsak, terör örgütünün arkasındakiler çünkü terör örgütünün varlığı kendine ait. Yani onu ortadan kaldırabilmek elbette ki bir mücadelenin işidir. Ama terör örgütünün dışındakiler var. Ve bu terör örgütünün arkasındakiler dışındakiler ve onu destekleyenler var. Onları bir şekilde ortadan kaldırmak gerekir.

Şunu söylemek lazım. Cümlelerimi şöyle bitireyim. Bu küresel akılla dünyayı ne terör örgütlerinden kurtarabiliriz, ne iç savaşlardan kurtarabiliriz, ne vekalet savaşlarından kurtarabiliriz, ne de kitlesel göçlerden kurtarabiliriz, ne uyuşturucu yaygınlığından kurtarabiliriz, ne mali suçlardan, sanal kumar gibi, kripto organizasyonlar gibi, coin gibi paraların başka piyasalarda aklanmasından kurtarabiliriz.           Beni bağışlayın, dünya bir suç bataklığı içerisinde. Bunun mesulu Batılı gelişmiş ülkelerdir. Terör de bu bataklığın içerisindedir. “-mış gibi” yapabiliriz. Yapıyor zaten Batı… Suriye’deki ölen insanlar, ölen çocuklar, ölen kadınlar, ölen yaşlılara mış gibi yaptı. Türkiye içerisinde tam bin yıldır bu medeniyet içerisinde yaşayanlara, birbirlerine düşürebilmek ve bu ülkenin istikrarını ortadan kaldırabilmek için elinden geleni ortaya koydu. Burada sayın Cumhurbaşkanımız bir model ortaya koydu. Koyduğu modeli arkadaşlarıma da söylüyorum. Birinci model şu; evet küresel bir dünya var.

Bir Birleşmiş Milletler var, bir NATO var. Elbette ki biz onları görüyoruz. Ama onların bizi sürüklemek istediği yola girmedik. İkili ilişkilerimizi geliştirdik, bölgesel ilişkilerimizi geliştirdik. Tarihin bize buyurduğu ilişkileri yani tarih boyunca hangi alanlarda ilişki kurmuşsak, onlara sırtımızı dönmedik. Onların bize verdiği ilişkileri geliştirdik. Ve ticari olarak kurduğumuz ilişkileri de geliştirdik. Yani sadece bir ticari ilişki kurmadık. Ticari ilişkilerimiz üzerinden birbirimize olan ihtiyacımızı sürekli değerlendirebileceğimiz bir anlayışı ortaya koyduk. Dünyaya tavsiyemiz de budur. Birleşmiş Milletler’in, NATO’nun ve küresel aktörlerin, küresel klüplerin varlığını kabul edebilirsiniz. Bir işe yararlar mı? Ben yarayacaklarını düşünüyor değilim.

 

Avrupa diye bir şey var mı? Kimse aldanmasın, Avrupa diye bir şey yoktur. Avrupa Amerika’nın vagonudur. Ne derse onu yapmak zorundadır. Adımını ona göre atmak zorundadır. Onun için bizim 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde bu tuzağa düşmediğimiz ilişki modelini, uyguladığımız yöntemi, uyguladığımız modeli bir vesileyle dünya eğer uygularsa;

1) Pandemide düştüğü sıkıntıya düşmez. Salgında düştüğü sıkıntıya düşmez. Çünkü dünyanın 4 temel sorunu var ve bu sorun 21. asırda devam edecektir. Pandeminin etkileri en az 5 yıl, 10 yıl, 15 yıl bütün dünyayı sarsacaktır.

2) Göç devam edecektir. Bütün problemleri yeni başlamıştır. Bu, bambaşka bir başlıktır. Bununla ilgilenen birisi olarak söylüyorum.

3) Enerji problemi dünyanın 21. Yüzyılda en önmeli problemidir devam edecektir.

4) Bunların oluşturduğu ekonomik problemler devam edecektir. Bunları yönetmeye Batı’nın gücü, bunları yönetmeye Amerika’nın gücü, bunları yönetmeye Avrupa liderlerinin gücü yetmez, yetmeyecektir. Yapılması gereken; her ülkenin kendi üstünlüklerini insani bir şekilde iyi bir yönetişim ile ortaya koymak ve bu problemlerden kurtulmaktır. Terör de bunlardan bir tanesidir, bir cüzüdür. Teşekkür ediyorum.