AK Parti Genel Başkan yardımcısı ve Teşkilat Başkanı Süleyman Soylu, TVNet’de katıldığı programda Abdülkadir Selvi’nin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Soylu, mesai arkadaşları ile birlikte son on gündür üzerlerinde bir rahatlık ve mutluluk hali oldunu, bunun da millet iradesinin 10 Ağustos’ta geldiği noktanın ve Karlofça’dan itibaren süregelen bir vesayete karşı alınmış bir kesin zaferin neticesi olduğunu ifade etti.
Türkiye’nin daha önce bir boyunduruk altına alınmış olduğunu ve Türkiyenin en temel gücü olan milletin demokrasiden yoksun olarak yürüyüşünü yapmak zorunda bırakılmış olduğunu belirten Süleyman Soylu, sözlerine şöyle devam etti: “Bugün ise özgüvenini yükselten bir Türkiye var. Bu seçim zaferi bir bitiş, bir son nokta değil. Yıllardan beri siyasetin içindeyim. Türkiye’nin birçok noktasında tanıdığımız, iletişim içinde olduğumuz insanlar var. Millet tedirginse siyasetçi tedirgin olur, millet huzursuzsa huzursuz olur. Bugün ise siyasetçi olarak üzerimizde inanılmaz bir rahatlık ve huzur var. Bu ülkenin adamları o kadar çabuk harcandı ki, o kadar ciddi paranoyalara saplandı ki belki bunu yaşayamayabilirdik ama bunu atlattık. Bugün Türkiye aslında demokrasinin ispat-ı rüşt’ünü gerçekleştirdi. Bu, aynı zamanda millet iradesinin rüştünün ispatıdır. Türkiye’nin yarınlara ait hedeflere ulaşabilme konusunda milletin gösterdiği kararlılığın da bir ifadesidir.”
BİR TARİH BAŞLIYOR
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucunun alelade bir seçim sonucu olarak ele alınmasının yanlış olacağını ifade eden Soylu, “Tayyip Erdoğan’ın yüzde 52 ile cumhurbaşkanı olmasının anlamını belki biz bugün anlayamayabiliriz. Bir tarih başlıyor ve bu tarihin başlamasına bu millet karar verdi. Ve millet kendi kararına sahip çıkıyor” dedi. Cumhuriyetin kurulmasının iki temel ilkesi olduğunu; bunlardan birisinin tam bağımsızlık, diğerinin ise ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ ilkesi olduğunu anlatan Süleyman Soylu konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu millet buna en yakın anda olduğunu anladı ve buna sahip çıkıyor. Bir diriliş gerçekleştiriliyor. Bu dirilişte Ertuğrul Gazi var, Alparslan var…Millet bugün atalarının kendisine vermiş olduğu ödevleri yapıyor.”
“Yeni Türkiye, 21.asrın başından itibaren aslında kendi altyapısını oluşturuyordu. Eğer Türkiye 2500 dolarlık bir ülke olarak kalsaydı ekonomisiyle, sosyal yapısıyla daha rahat oynanabilir bir ülke haline gelirdi. Türkiye geçen yıl 90’dan 61.sıraya gelmiş, insani gelişmişlik endeksinde. Bu sadece bölünmüş yol yapmak, havaalanı yapmakla olabilecek birşey değil. Türkiye’yi bir çıpanın etrafında döndürüyorlardı, Kürt meselesi, Alevi meselesi gibi meselelerle. Hala bunun uçlarını bize göstermeye çalışıyorlar ama Türkiye güçlü olduğu için artık etki etmiyor. Millet 12 yıllık ‘Yeni Türkiye’ denilen bandı gördü ve yüklendi. 45,5 da 52 de bu milletin yüklenmesidir.”
BUNA DELİ ZIRVASI DERLER
Muhalefetin yeni cumhurbaşkanının diğer görevlerinden istifa etmesi ile ilgili meşruiyet tartışmalarına da değinen Soylu, Türkiye’de naylon demokrat ve naylon hukukçular olduğuna vurgu yaptı. Meşruiyet tartışmalarının hakkaniyet içermediğini anlatan Süleyman Soylu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Anayasayı eski dönemlerde olduğu gibi, 367’yi çok iyi hatırlıyoruz, istedikleri gibi yorumlayabilme ve Türkiye’yi de istedikleri gibi manipüle edebilme ve yönetebilme şansına sahip olan insanların hala kendi ellerinde bu anayasa üzerinden siyasete dizayn verebilme, o anayasayı istedikleri gibi yorumlayabilme üzerinden siyasete dizayn verebilme, hukuku istedikleri gibi yorumlayabilme çabaları sözkonusu. Evet, Türkiye’de bir meşruiyet tartışması yapılmalı, bence bunu ilk önce muhalefet yapmalı, onlarla birlikte biz de yapmayılız. Ama bunu yaparken bugünkü cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık görevi üzerinden yapmamalıyız. Kılıçdaroğlu kaç dönemdir seçim kaybediyor, millet onun meşruiyetini aslında zayıflatıyor ve siyasi partiler kimsenin malı değildir, milletin malıdır. Kaç seçimdir Bahçeli de kaybediyor. Hiç kendilerine bakmıyorlar , bir meşruiyet tartışması yapmıyorlar ve bu milletin kendilerine vermiş oldukları sürekli azalan desteği bir meşruiyet tartışması ortamına getirmeye çalışmıyorlar ama yıllardan beri seçim kazanan ve kazandığı her seçimle beraber millete hizmet eden, bu sözleşmeyi sürekli her seçimde yenileyen Tayyip Erdoğan üzerinden ve Ak parti üzerinden bir meşruiyet tartışması yapıyorlar. Buna deli zırvası derler.
Ve şunu da aslında sormak lazım. Bu ülkede bir cumhurbaşkanı 4 ay fazladan cumhurbaşkanlığı yaptı, o zaman CHP’nin aklı neredeydi, Kılıçdaroğlu’nun herkese vermeye çalıştığı ama doğru çalışmayan, bu aklı neredeydi. Ahmet Necdet Sezer bu ülkede 4 ay fazladan cumhurbaşkanlığı yaptı. Peki bu cumhurbaşkanlığını kimin yapması gerekirdi. Belki seçilemezse, aynen 1980 darbesindesinde olduğu gibi İhsan Sabri Çağlayangil’in yaptığı gibi o günkü meclis başkanı yapmalıydı. Ama o günkü meclis başkanı tabi AK Partili olduğu için ona cumhurbaşkanlığı vekaleti bırakılamazdı. Çünkü o hesap edilemedi, o mühendislik aklının dışında bir uygulama olabilirdi. Bu kadar çifte standarta haiz ve bu kadar fuzuli şağil olan, -buna hukuk dilinde fuzuli şağil denir – , hem Kılıçdaroğlu fuzuli şağildir. Orada milletin desteklemediği, milletin desteğini çektiği bir siyasi partide fuzuli işgalci durumundadırlar, hem de Bahçeli fuzuli işgalci durumundadır. Bahçeli, kongresine dayakla, sopayla adam koymayan, ve tehdit eden, kilometrelerce ötede insanları kongreye sokmamak için her türlü uygunsuz ve siyasette eşi ve benzeri olmayan hallerle karşı karşıya kalınan bir yapıyı kendisine bir meşruiyet alanı olarak görebilmektedir.
Veya Kılıçdaroğlu. Daha seçimlerin mürekkebi kurumadı, sayısını bile unuttuğumuz, içinde insan var mı yok mu bilmediğimiz birçok siyasi partiyi bir araya getireceksiniz, CHP’yi ve MHP’yi de bunun peşine takıp da yüzde 38,5 gibi bu mağlubiyeti alacaksınız, sonra da çıkacaksınız bir meşruiyet tartışması ortaya koyacaksınız. Bu bir siyasal okazyon ortaya çıkarabilir ve kendi mağlubiyetlerini sayın Erdoğan üzerinden unutturmaya çalışan ufak bir siyasal oyundur. Bu oyuna Türkiye düşmez, MHP ve CHP’lilerin de düşmemesi gerektiğini salık veririm ben. Tayyip Erdoğan’la kendi hastalıklarını unutturmaya çalışıyorlar. Ama o hastalık ortadadır ve bununla karşı karşıyadırlar. Bakın biz bugün kendi kongremizi yapıyoruz, bizim kongremizde bir savcı yok, bizim kongremizde müşavere var, istişare var, mutluluk var bizim kongremizde.”
Kongreye katılım ile ilgili bir soru üzerine Süleyman Soylu, beklenenden daha fazla bir katılım olacağını tahmin ettiklerini ifade ederek şunları söyledi:
Bizim hesabımız 30 bin civarındaydı, ama bunun yüzde 25 daha üzerinde geleceği görülüyor. Bu kongrenin teması bütün yaşanmışlıklara karşı, bütün vesayete karşı milletin kendi cumhurbaşkanını seçmiş olması ve o cumhurbaşkanını 12 yıldır milletle beraber büyük mücadeleyi yürüttüğü partisinin kongresinde o son konuşmasını gerçekleştirecek olması. Ve bütün dünyaya, bir taraftan başarılarını elde ettiği o ocağın, yuvanın kendisiyle olan bütünleşmesini gösterecek, diğer taraftan o kongreden Çankaya’ya çıkacak. Bu büyük bir muzarfferiyettir. Bu sadece bir siyasi partinin galibiyeti olarak sayılırsa ben bunu eksik bir değerleme olarak görürüm. Bu aslında bizim tarihimizin, bizim medeniyetimizin şahlanışının o en önemli noktasının isabetidir. Buna şahitlik etmek istiyor insanlar. Bu kongre bir yeni sözleşme kongresidir.