AK Parti devletleşmemiştir

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Teşkilat Başkanı Süleyman Soylu, Habertürk’te Veyis Ateş’in sorularını yanıtladı. Röportajın tam metnini aşağıda sunuyoruz.

Sayın başkan, aday belirleme sürecinde kaç bin mail, telefon veya talep aldınız?

-Bu, sürecin çok doğal bir işleyişidir. İnsanların kendini anlatması, ifade etmesi, gerçekten memlekete hizmet için ve kendi bölgesini temsil edebilmek için bir çaba ortaya koyması gerekirdi. Bunların birçoğu ile buluşmaya çalıştık. Hem teknolojik olarak buluşmaya çalıştık hem de AK Parti’nin sistematiği içerisinde buluşmaya çalıştık. Ayrıca boş kalan zamanlarımızda da genel merkezimizde bu arkadaşlarımızın çoğu ile yüzyüze gelmeye çalıştık. Çünkü biz de tanımalıydık. Tesbitlerimizi bütün arkadaşlarımız, bütün üst kurul üyelerimizle birlikte büyük bir hassasiyetle ve en üst seviyede bir olumlulukla tamamlamalıydık.

Bunlar hiç şüphesiz iyi insanlar, hizmet etmek istiyorlar fakat 6 bin’i 550’ye düşürdünüz, o süreci nasıl işlettiniz, neler sordunuz?

-İnanın güncel meselelerden tutun da, 6-7 ekim olaylarına bakıştan, siyasal sistem tartışmalarından tutun da, kendi ailesiyle ilgili değerlendirmelerinden, kendi işi varsa, öğretim üyesiyse, ticaretle uğraşıyorsa oradaki trendine kadar herşeyi sorduk. Benim için de bir öğrenme süreciydi bu süreç. Her insan bir evrendir, keşfedilmeyi bekler. Hemen hemen bütün arkadaşlarımızı ayağa kalkıp karşıladık, ayağa kalkıp gönderdik. O cevheri keşfetmeye çalıştık. Meselelere hangi perspektifle baktığı bizim için önemliydi. Yüzünde ifade ettiği o bütün anlayış bizim için önemliydi. Heyecanlanıp heyecanlanmaması bizim için önemliydi. Partiyi nasıl algıladığı, Türkiye’yi nasıl algıladığı, milletvekilliğini niçin istediği bizim için önemliydi. Bunların tamamıyla ilgili çok olumlu bir dönem geçirdiğimizi söyleyebilirim, ki bu olayın birinci periyodu değil, bu olayın üçüncü periyodu. Adaylıkla ilgili müracaat var, ardından Türkiye’nin her tarafından özellikle partimizin yetkili organlarının katıldığı temayül yoklamaları sözkonusuydu, her birimiz bu yoklamalara gittik, aldık, saydık, oradaki sonucu yansıttık. O bizim için önemli bir veriydi, bir kıstastı. Hemen akabinde komisyonlar kuruldu. Bu komisyonlarda her birimiz kendi payımıza düşen illerle ilgili çalışmalarımızı titizlikle ortaya koyduk. O şehri de öğreniyorsunuz, o şehrin sorunlarını öğreniyorsunuz. O şehrin nasıl bir milletvekili modeli beklediğini, talebi ortaya koyduğunu öğreniyorsunuz. O şehirde partimizin performansını, belediye performansını, milletvekili performansını öğreniyorsunuz. Bu hem bilimsel , modern bilimin en önemli ayaklarından bir tanesidir, hem de bizi de yetkinleştiriyor. Bunu yaparken de, diyelim ki bizim komisyonumuz 3 kişiydi, üçümüz birbirimizden ayrı değerlendirmeler yaptık, birbirimizden ayrı puanlamalar yaptık. Üç kişi oturduk, her birimiz sorular sorduk, her birimiz ayrı puanladık ve orada temayülde çıkan o kişiye ait puanı da kimse bilmeden, kimse görmeden bunu yaptık. Sonrasında temayül puanlamalarıyla bizim verdiğimiz puanları bir araya getirdik ve oradan bir sonuç ürettik.

Bayağı bir matematik yani..

-Kesinlikle matematik. İnanın AK Parti kendine ait öyle bir tecrübe üretmiş ki, çok az farklılıklar oluşuyor. Ve göreceksiniz, önümüzdeki parlamento döneminde aynı bu ve önceki dönemlerde olduğu gibi temayüz etmiş, her konuşmasında her attığı adımda Türkiye’nin ilgisini çeken, kendi mesleğiyle, donanımıyla, birikimiyle alakalı olarak milletimizin hoşuna gidecek çok önemli bir meclis profili ortaya çıkacaktır, AK Parti açısından.

Bir komisyon üyesinin tanıdığı, bildiğine verdiği not demek ki burada belirleyici olmadı. Diğer komisyon üyesinin de verdiklerinin toplamından birşey çıktı.

-Tabi ki..O ortalamayı değiştirmiyor zaten.

Barem listesi var mıydı? Mesela Paralel Yapı üyesi olmayacak, 3 çocuğu olacak vs. gibi..

-Zannediyorum kendi şahsi gözlemimiz hariç 10 ayrı kriter üzerinden değerlendirme yaptık. Bir; teşkilatlarda görev alıp almadığı. İki; kendi mesleğinde yetkinliğinin ne derece olup olmadığı. Üç; eğitimi vs. Bunun gibi yaklaşık 9-10 ayrı kriter var. Bunların tamamı objektif kriterler. Bunların üzerinden yaptığımız puanlamalar sonucu, bilimsel ayağı kuvvetli bir çalışma oldu. Alt komisyonda ben hariç 3 kişi vardı. Sonra bu, ara komisyona geldi. Ara komisyonda, o komisyonların başkanı olan her bir arkadaşımızla birlikte onların illeri ve bizim getirdiğimiz illerle tekrar bir değerlendirme ortaya koyduk. Bunu yaparken de başka bir değerlendirme ortaya koyduk, önemlisi de buydu: Şehrin kanaat önderleri, o şehre hizmet etmiş insanlar, İl Başkanlarımız, Belediye Başkanlarımız, Milletvekillerimiz, koordinatörlerimiz, o ilin AK Parti koordinatörleri, Teşkilat Başkan Yardımcılarımız vs. Alabildiğimiz kadar bilgi aldık. Ciddi bir bilgi birikimi oluşturduk ve bundan sonra haritalar oluşturduk, coğrafi ve demografik yapısı, bunlarla ilgili temsil, beklenti nedir, alt komisyonlarda aday adaylarından aldığımız bütün bilgileri de burada birbirine örtüştürdük ve neticede ara komisyonlardan üst komisyonlara nakledilecek, önerilerimizi de içeren bir değerlendirme taslağı oluştu.

Peki o üst komisyona gidildiğinde, cep telefonlarının 8. Katta bırakılması, kimseye jest ve mimikle dahi bile olsa birşey ima edilmemesi hususunda yemin edildiği doğru mu?

-Bunun bu gizlilikte devam etmesi partimiz açısından önemliydi ve burada her birimiz, birbirimize söz verdik ve sözümüzü de sonuna kadar tuttuk, en yakın arkadaşlarımız dahil olmak üzere. Benim cep telefonumda “saat 17.00’den sonra bir daha seninle konuşmayacağız” diye birsürü mesaj var. Kimi espri üreten mesajlardır ama bunu her bir arkadaşımız yapmak zorundaydı. Çünkü çok doğaldır ki insan unsuru lobicilik faaliyetine girebilir.

Kırılganlar ürettiniz, onların gönlünü nasıl alacaksınız?

-Bu esnada şunu söyleyeyim, özellikle sayın Başbakanımız da İl Başkanlarımızla teker teker görüştü. Yaklaşık 6 gün ayırdı bu işe. Buradan bir ortak akıl çıktı. Şimdi çok doğaldır ki, beklentiler oluşmayınca, hepimiz için geçerlidir, insanlar tercih edilmeyi beklerler. Ben futbol oynarken her onbir sayıldığında bu onbir içinde miyim diye beklerdim. Oynarken de. Bu çok doğaldır. Bu süreci AK Parti mucizevi bir teknoloji ile atlatmıştır ve bir siyaset mucizesi oluşturuyor AK Parti. Siz 13 yıl devletle iç içe olacaksınız, siz 13 yıl Ankara’da siyaset yapacaksınız, siz 13 yıl parti içerisinde parti dışından gelen birçok hücumlarla karşı kalacaksınız, 13 yıl birçok başarılar oluşturacaksınız ve şımarmayacaksınız, devrimler gerçekleştireceksiniz, değişimler üreteceksiniz ve en nihayetinde üç temel kavramla buradan çıkacaksınız.

Bir, AK Parti devletleşmemiştir. İki, AK Parti hantallaşmamıştır. Üç, AK Parti milletten kopmamıştır.

Devletleşmemiştir. Devlet caziptir. Bilgisiyle, birikimiyle, içeriden gelen bilgileriyle, bilgi sızmasıyla, imkânlarıyla. Siyaseti cezbeder, kavrar. Ama AK Parti buna teslim olmadı.

Aday listelerinde en önemli unsurlarından bir tanesi, teşkilatımızın ciddi bir şekilde ağırlık ortaya koyduğudur. İl başkanlarımız, ilçe başkanlarımız, kadın kollarımız, gençlik kollarımız ciddi bir şekilde kendisini ifade eden bir süreç yaşatmıştır. Ama bundan öncesi de var. Mevcut devam eden 132 Milletvekilimizden de il başkanlığından gelen, ilçe başkanlığından gelen, teşkilattan gelen, onun yanısıra da yine AK Parti’yi hem hükümet kademesinde temsil edebilecek hem yarına ait bir perspektifi ortaya koyabilecek kadroları da bunlarla bütünleştiren ve bunu yaparken de hem HDP ile hem MHP ile hem CHP ile hem de diğer siyasi partilerle rekabet edebilecek bir insan kaynağını sahada en iyi koordine eden bir anlayışı gerçekleştirdi.

Aday adaylarında google’a da sorma ihtiyacı hissettiğiniz, hiç tanımadığınız aday adayları oldu mu?

-Muhakkak olmuştur. Teknolojinin bütün unsurlarından istifade etmek zorundasınız ama bir de bizim teşkilatımız var. STK’lar var. Dikkat ederseniz biz bu arada STK’larla ilgili önemli bir çalışma yaptık. STK’lara aday adaylarımızı sorduk ve onların her birimini Seçim İşleri Başkanlığı’mız değerlendirdi ve bunların her biri bizler için bir veri oluşturdu.

Paralel yapı mensubu olup olmadığına da baktınız mı?

-Bakmadık desek yalan olur.

Bunun için özel birşey uyguladınız mı?

-Biz bu cerahatle mücadele ediyoruz. Bu cerahatten Türkiye’yi kurtarmak istiyoruz. Biz MHP ve CHP gibi bu cerahatten Türkiye’ye bir merhem oluşturmaya çalışmıyoruz. Tam tersine bunu Türkiye’den söküp atmayı düşünüyoruz.

Onlar nasıl bir merhem oluşturuyor

-Oluşturdular işte. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aynı kazanın içerisindeydiler, özellikle yerel seçimlerde aynı kazanın içerisindeydiler ama akılları şuna yetmedi, bir cerahatten merhem olmaz, bir hastalık tedavi edilmez, bir pansuman olmaz, bir yara iyileşmez. Tam tersi siz o yarayı azdırırsınız.

Peki, listeler açıklandı, diğer partilerin listesine şöyle bir bakmışsınızdır. “Hay Allah, şunu şurada tutsaydık, şurayı şöyle yapsaydık” dediğiniz oldu mu?

-Ben diğer siyasi partilerin listelerini inceledim. Bu işleri bilen insanlardan da bir tanesiyim. Çocukluğumdan beri listelerle uğraşırım. İlçe yönetim listeleri vs. Babam siyasetin içerisindeyken de liste yazmak hep bana nasip oldu, söylerlerdi yazardım…

Liste katipliği…

-Çok doğru. Acaba niçin bunu koydular, acaba niçin bunu yaptılar diye o listelere yönelik bir analiz yapardım. Şunu kesinlikle söyleyeyim, AK Parti ortak akılla bir liste oluşturmuştur. Bu beni tatmin etti. Eksiğimiz olmaz mı, tabi ki olur, eksikten yoksun Cenab-ı Allah’tır. Bazen aldığınız kararların sahada ters etkisini duymaz mısınız, bunu da duyarsınız. Siyasetin altın kuralı vardır. Siyasette çok doğru yapan değil, en iyi yapan değil, en az hata yapan kazanır. Bu bir altın kuraldır. CHP’nin, MHP’nin ve HDP’nin listelerini gördüm. Birkere CHP’de bir önseçim tiyatrosu oynandı.

-Siz niye yapmadınız?

-Bu bir teknoloji. Temayül de bir önseçim gibiydi. Ama biz temayüllerde müdahale etmedik. Daha doğrusu, bu temayülleri yönetmedik ve yönlendirmedik. Teşkilatlar da kendi içlerinde bu tür değerlendirmeleri ortaya koyabilirler, çok abartmamak kaydıyla. Hemşehriler koyabilirler, akranlar koyabilirler, meslektaşlar koyabilirler. Zaten biz oradaki eğilimi arıyoruz. Ama CHP, önseçim yapıyormuş gibi gözüktü. Teşkilatlar, yine önseçimde kendi iradelerini ortaya koyabilir. Yine hemşehrilerini koyarlar, meslektaşlarını koyabilirler. İlçe başkanları bir araya gelirler bir liste oluşturabilirler. Ama birtek şey olmaz, onun da bir kuralı vardır. Bir siyasi partinin genel merkezi ve genel başkanı önseçimlere müdahale etmez, anahtar listeler ve anahtar şifreler vermez. Bu, önseçimi malûl hale getirir, demokrasiyi sakatlar. Demokrasinin en nazik kısımlarından bir tanesi şudur: Bazen küçük gruplar bir araya gelince demokrasiyi manipüle edebilirler. Bir kütle oluştururlar ve bu kütle diğer bütün büyük kütleleri etkileyebilir. CHP’nin bugün yaşadığı iş budur. CHP’nin ön seçimden sonra bunu çok açık bir şekilde gördük. ‘Mış gibi gösterildi. Orada CHP genel merkezinin ve genel başkanının oluşturduğu listeler bir şekilde istenilen gibi, arzu edilen gibi ortaya çıktı. Buna önseçim demek doğru değildir, bu yoklukla malûl bir önseçimdir.

Muhalefet de sizi şununla eleştiriyor. Veya ben soruyu yekten sorayım, listeleri sayın Cumhurbaşkanı’na bizzat siz götürüp sundunuz mu?

-Böyle birşey çok etikle bağdaşmaz. Çok doğru birşey değil. Eğer sayın cumhurbaşkanı kurduğu siyasi parti olan, bütün ruhunu, rengini, bütün siyasi aklını, bütün milletin benliğini bir şekilde resmettiği bir siyasi partiye 13 yıldır bu iklimi verememişse, milletle beraber en iyi listeyi yapma iklimini verememişse AK Parti’nin karşısında çok büyük bir sıfır oluşur. Bu özellikle siyasetin manipüle etmek için ortaya çıkmış bir değerlendirmedir. Yani sayın cumhurbaşkanımız bu partiyi kurduğu ve 10 Ağustos seçimlerinde bu partinin onu cumhurbaşkanı yapmak için büyük bir çaba ortaya koyduğu, milletin gözünde resmedilmiştir. Bu partide şu parti binasının her bir metrekaresinin tanzimi dahi Tayyip Erdoğan’ın kendi elinden çıkmıştır. Bu bir kültürdür.

Bu kültür varken bir de getirip niye soralım, diyorsunuz.

-Bu bir kültür. Ve o kültür, Tayyip Erdoğan zamanında da öyle olmuştur. Yeni temayüller oldu. Ben mahalli seçimlerde üst kurulda sayın Tayyip Erdoğan’la da çalıştım, sayın Davutoğlu ile birlikte de çalıştım. Sistem aynı şekilde işledi. Bu, milletvekillerimiz için de, benim için de geçerli. Benim bilgim becerim varsa katkım olur, yoksa katkım olmaz. Ama illa ben orada olmak zorunda değilim. Başka bir kişi de orada olduğu zaman aynı iklimi yaşayarak aynı katkıyı koyar. AK Parti’de belki de keşfedilemeyen sırların en önemli nedeni budur. Burada bir sistematik ve teknoloji işliyor.

-Peki, sizinle yaptığım bir röportajda demiştim ki “sayın cumhurbaşkanı Sümeyye Erdoğan aday olacak mı?”. Siz de aynen şöyle demiştiniz: “Siyaset gen işidir, babadan aileye iletilebilir, neden olmasın” demiştiniz ama olmadı. Fakat sayın Sümeyye Erdoğan değil ama ablasının eşi, sayın cumhurbaşkanının damadı Berat Albayrak aday oldu. Buradaki süreci merak ederiz. Talep kimden geldi, partiden mi davet gitti, nasıl oldu?

-Buradaki süreçten ziyade şu önemli: Berat Albayrak kimdir? Berat Albayrak, AK Parti’nin kendi oluşturduğu misyonun zihin kodlarını oluşturan bir kişinin oğludur, Sadık Albayrak’ın.

Kayınbabadan değil babadan başlayalım diyorsunuz.

-Zihin kodlarını oluşturan bir kişinin oğludur. Benim ne kadar katkım varsa Türk Siyaseti’ne ve AK Parti’ye onun benden defalarca, ailesinin defalarca daha fazla katkısı sözkonusudur. Yani kimse sayın cumhurbaşkanımıza yakınlığından ötürü siyaset yasaklısı hale getirilmemelidir. Böyle birşey sözkonusu değil, doğru da değil. Bu değerlendirmeler bu yetkinlik üzerine yapılır. Siz bana o soruyu sorduğunuz zaman ben o yetkinlik üzerinden cevap verdim. Allah selamet versin, Doğan medyası oradan alıp bütün bunları bir başka tarafa çekmekle meşgul olduğu için, meselenin özüyle ilgili bir değerlendirme yapma acziyetleri içinde oldukları için bu yönüyle cevap vermem gerekti. Bu bir yetkinlik meselesidir ve Sümeyye Hanım bu yetkinliğe bir kere değil, bin kere değil, onbin kere haiz bir isimdir.

Bugün aynı şekilde Berat bey de. Önümüzdeki parlamentoda katkısıyla birlikte çok önemli bir süreç ortaya koyacağı da apaçık görünmektedir. Iyi bir kişiliği vardır, iyi bir kimliği vardır, birikmiş bir tecrübesi vardır, ekonomi dahil olmak üzere Türkiye’yi iyi takip eden bir kişiliktir ve ailesi de, babası da AK Parti’nin bugün demokrasi açısından, inanç değerleri açısından, özgürlükler açısından Türkiye’nin geldiği nokta açısından AK Parti’de bugün gayret ortaya koyanlardan çok daha büyük bir gayret ortaya koymuşlardır, bedel ödemişlerdir. Bunu bizim listelerde çok net bir şekilde görebilirsiniz. Meseleyi bir taraftan alıp başka bir tarafa götürmek, uçuşturmak bir anlam taşımaz. Millet nezdinde de bir karşılığı olmaz bu işlerin.

-Gelelim sizin adaylığınıza. Önce İzmir veya Aydın adayıydınız, sonra Ankara’ya gittiniz, oradan Antalya’ya ya geçtiniz, hatta bir ara Mersin’e uğradınız ve enson Trabzon’da karar kıldınız. Şimdi Trabzon’u siz mi istediniz?

-Veyis Bey, ben ilçe başkanlığından geliyorum. Hayatımda siyasette en keyif aldığım yerlerden bir tanesi ilçe başkanlığıdır. Dar alanda siyaset yapmak. Bu beni olağanüstü keyiflendirir. İnsanlara dokunmak, onların sorumluluğunu hissetmek ve orayı dönüştürmek ve değiştirmek. Bana AK Parti büyük bir imkan sağladı. Yani Trabzon’a, kendi memleketime beni göndermekle. Beni Hakkâri’ye gönderseydi orada da görev yapardım. Ben siyasi edebi olan bir insanım. Bir kimseye bugüne kadar şurada siyaset yapmak istemiyorum diye en ufak birşey söylemiş değilim. Öyle bir derdim de olmaz,–özür dileyerek söylüyorum- öyle bir ucuzluğun içerisine de girmem. Partim nerede ihtiyaç duyarsa beni oraya gönderir, ihtiyaç duymazsa da göndermez. Bugüne kadar milletvekili olmadım, bundan sonra da olmayabilirim ama siyaset yaparım. Siyaset yapma biçimim milletvekilliği ile doğru orantılı değildir. Ancak şunu ifade etmek istiyorum, yine partime çok teşekkür ediyorum. Bana verebileceği en önemli ünvanı verdi. Trabzon Milletvekiliği, eğer kazanırsak. Çünkü şunu isterim: Bir eser bırakmayı ve o eserle birlikte anılmayı, o insanlarla kuracağımız diyaloğun bulunduğumuz alana sıcaklık getirmesini ve orada bir örnek teşkil etmeyi arzu ederim. Bunu biraz önce söylediğim gibi ilçe başkanlığında yaptım, gücüm yettiğince İstanbul il başkanlığında yaptım, gücüm yettiğince, dostluklarımın büyük birikimi olan Demokrat Parti’nin genel başkanlığında yaptım, yine AK Parti bana ArGe Başkanlığı’nda görev verdi, orada yapmaya çalıştım. Teşkilat Başkanlığı’nda mümkün olduğunca 81 il kongresi gerçekleştirdik, 956 kongre gerçekleştirdik, hiçbir tartışma yaşanmadan, kimsenin burnu kanamadan, rıza ile beraber. Ve şimdi partim bana yeni bir imkân sağladı , kendi memleketime, toprağımızın olduğu, evimizin olduğu, bahçemizin olduğu…

-Anne babanız yılın 6-7 ayı orada kalıyormuş galiba.

-Evet, yılın yarısında orada kalırlar.

Hatta siz de ilk üniversite öğrenciliğine Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde başlamışsınız.

-Doğrudur, Değirmendere’de bir yıl kaldım. Oradan İstanbul’a geldim.

Aynı zamanda hem Trabzonspor üyesi hem Fenerbahçe üyesi olup arada bir köprü kurmayı mı istiyorsunuz?

-Şöyle. Ben futbol konusuna çok aşinaydım, her Trabzonlunun olduğu gibi. İstanbul’da ailemizle birlikte Trabzonspor’un maçlarını kaçırmazdık. Fakat ilçe başkanlığı esnasında bir grup arkadaşımızla birlikte bir Fenerbahçe üyeliği gündeme geldi ve bunu yaptık. Sonra Genel Başkanlığım esnasında Trabzon’a gittiğimde Trabzonspor Klübü bana “Trabzonspor’a üye olur musunuz” dedi , ben de “benim takımım zaten, tabi ki olurum” dedim ve bundan da büyük bir onur duyarım ve Trabzonspor’a üye oldum. Ben futbol da oynadım, profesyonel klüpte de oynadım. İki evladım var, bir kız bir erkek, onlar koyu Trabzonsporlu. Bizim yeğenler Galatasaraylı. 2011’de, bugün Basın Yayın Birliği Başkanı olan sayın Münir Üstün’e verdiğimiz bir röportajda “niye bu kadar soğuksunuz” sorusuna “ben maçlardan sonra kahroluyordum, çocuklarımın da kahrolmasını istemiyorum, mağlubiyetlerden vs “ (kahkahalar). Futbola biraz mesafeliyim aslında. Bunun da kendime göre sebepleri var. Bu futbol teknolojisini benimsemiyorum. Kendi içimde mücadele ediyorum, bu futbol teknolojisiyle. Onun için uzak duruyorum.

İSTİFALAR

Diyarbakır’dan Abdurrahman Kurt ve Batman’dan Emin Ekmen “biz bu sırayı beğenmiyoruz” dedi ve istifa etti. Bekliyor muydunuz?

-Emin Bey’in beğenmiyoruz diye bir itirazı yok. Teknik bir problem var orada. Üç arkadaşımız da aynı bölgeden. 1, 2, 3. Bu gerçekten bizim için orada zor bir durum. Değiştirilmesi gereken bir durum. Arkadaşımız bunu gördü, iyi bir siyaset teorisyenidir Emin. Ona göre bir değerlendirme yaptı. Sıra beğenmeme diye bir durumu olmaz.

Abdurrahman Bey?

-Abdurrahman bey henüz istifa etmiş değil. Öyle yansıdı ama bize ulaşan birşey yok. Ben de konuştum kendisiyle. Abdurrahman Bey, birikimi çok yüksek bir insan. Bu çözüm süreci içinde zihniyle, belleğiyle, bilgisiyle, kişiliğiyle, duruşuyla bize de ilham veren bir kimliği var. Bu arkadaşlarımızın bir tanesi teknik sonuçtur, Abdurrahman Bey’de hafif bir kırgınlık oldu, bu da çok doğaldır.

Ne diyorsunuz bu kırgınlıklar için?

-AK Parti bir mücadele partisi. Bir koltuk partisi, bir makam partisi değil. Arkadaşlarımızın hiçbirisi de bunu böyle görmez. Burada bir rekabet varsa ben de olayım, ben de ana rekabetin içinde olayım hissiyatı var. Dikkat edin, geçmiş dönemlerde milletvekilliği yapmış, aday adayı olmuş, onun üzerindeki arkadaşımız önümüzdeki dönem milletvekili olacaklar, bu dönem olmamışlar bir dahaki dönem olacaklar. Bu dönem yaklaşık 71 il başkanımız müracaat etmişti, 37 il başkanımız bugün listelerde, birçoğu da seçilecek yerlerde. Siyaset hepimiz için biraz da nefsi esaret altına almaktır. Nefsimizi esaret altına almalıyız. Elbette ki ailemiz, biz, çevremiz bizden birşeyler bekliyor. Ama kurallar böyle. AK Parti bunu Türkiye’de en az yaşayan bir siyasi organizasyon. Onun için bu süreç çok iyi geçti. Dikkat edin bir Genel Başkan değişikliği yaşadık. Gerek sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun ortaya koyduğu performans, gerek partinin ortaya koyduğu performans. Herkes şunu bekledi: Bir, bunlar Genel Başkan değişikliğinde bir problem yaşayacaklar, olmadı. İki, il ve ilçe kongrelerinde bunlar büyük bir çekişme yaşayacaklar, olmadı.

Hiç mi olmadı?

-Hiç olmadı. Bakın bunların hepsi bir siyaset teknolojisiyle yürüyor. Ortak akıl, karşılıklı istişare ve “ben yaparım” değil, biz bunu daha iyi nasıl yaparız mantığıyla. Bunlar kitaplarda falan yazar ama AK Parti bunu hergün geliştirmekle meşguldür.

Üç, evet aday listelerinde bir cumhurbaşkanı krizi olacak, bir başbakan krizi olacak, aşağıda üç dönemlik ağabeylerimizin krizleri olacak, mevcut vekillerimizin krizleri olacak, bölgesel krizler olacak vs… Hiçbirşey olmadı. Çünkü eğer bir suiniyet olsa, bir hazırlık olsa, bir tedbir olsa sizi temin ederim ki bu krizlerin hepsi olur. Ama bunların hiçbirisi yok.

Şöyle bir algınız var, “oluyor ama belli etmiyorlar”.

-(Gülüşmeler)… Dünyada hangi şey gizli kalıyor? Ben Fenerbahçe kongre üyesiyim çıkıyor, Trabzonspor kongre üyesiyim çıkıyor, hiçbirşey gizli kalamıyor ki (Gülüşmeler)

BİR DEMOKRASİ İSTİSMARI İLE KARŞIKARŞIYAYIZ

Peki, HDP’den çekiniyor musunuz?

-Demin bir soru sordunuz ya, Trabzon’dan mebus adayı olmasaydım, Hakkâri‘den aday olmak isterdim. Sebebi şu: Bu adamlarla bir karşılaşmak istiyorum sahada, Allah şahit. Bu HDP’nin bu ikiyüzlülüğüyle sahada karşılaşmak isterdim.

Nasıl bir ikiyüzlülük?

-Şunu yapıyorlar, batıya şirin bir yüz, Doğu’ya, Güneydoğu’ya tehdit ve şantaj. Bunlarla sahada, cebelleşmek ve demokrasiyi orada egemen ve hakim kılmaya çalışmak, Türkiye’de siyaset yapan bir adamın en temel misyonlarından bir tanesidir. Bir demokrasi istismarı ile karşı karşıyayız orada. Hem de net bir demokrasi istismarıyla karşı karşıyayıyız. Bunu da AK Parti’den başka yapabilecek bir siyasi parti yok. Ne CHP yapabilir -ki orada burunlarını dışarı çıkaramazlar-, ne de MHP yapabilir. Böyle bir iddiaları da yok, böyle bir siyasal konumlanmaları da yok. Bu seçimde en çok arzu ettiğim işlerden bir tanesi budur ve yine gideceğim sahaya. 6-7 Ekim olaylarından önce oradaydım, 3-4-5 Ekim’de. Oradaki atmosferi çok iyi biliyorum. Bizim teşkilat mensuplarımız kahramanca mücadele ettiler orada ve hala ediyorlar. Milletvekili adaylarımız, kahraman gibi mücadele ediyorlar. Bir taraftan tehdit ortaya koyacaksınız, diğer taraftan Doğan Medyası’nın sizi ambalajla sunduğu gibi şirin, “işte demokrasi getirmeye çalışıyor, çözüm sürecinden yana” ‘ymış gibi davranan bir üslupla ortaya çıkacaksınız. Böyle birşey sözkonusu değil. Ben orada sahada neler yaşandığını biliyorum ve bunu Türkiye’de dengeleyecek, bu demokrasi yelpazesini genişletecek AK Parti’den başka bir siyasi parti sözkonusu değildir. Millete baskı, tehdit, şantaj, ürkütme, korkutma…bütün bunlar net bir şekilde ve bir ideolojik çerçeve içerisinde. Dikkat edin, aday listelerinin tanzimi şöyledir, hani demin dedim ya AK Parti devletleşmedi, hantallaşmadı ve milletten kopmadı diye. Şimdi eğer HDP aday listelerinde çok renkliliği sağlayabilme şansına sahip olabilseydi, yani bir iki hatıratını yazma gibi bir zaman dilimi içerisinde bulunan adamının dışında, işte o zaman “hah olmuş” derdim.

HDP’NİN LİSTESİNDE DAĞ FARE DOĞURMUŞTUR

Kimi kastediyorsunuz?

-İşte o kendine devşirme bir iki tane adayları var, orayı legalize etmek için ama çok zor olur o işler. Şunu net bir şekilde ifade etmeliyim ki çok ideolojik bir kısıtın içerisine girmiş, oradan maalesef çıkamamış, bir Türkiye partisi olmaktan çok uzakta, tamamen kendi iç çatışmalarının sonucu bir liste hazırladılar. Hani “dağ fare doğurdu” derler ya. Işte tam da HDP’nin listesinde, dağ fare doğurmuştur.

Ama bakıyorsunuz, emekli imam, 28 Şubat mağduru bir kadın, bakıyorsunuz Dev-Yol, Dev-Sol ….Türkiye’deki çok çeşitliliği içinde barındıran bir liste.

-Veyis Bey, yıllar önce Apo’yu Bekaa Vadisi’nde kimin ziyaret ettiğini biliyorsunuz değil mi? Hani böyle bir fotograf var, birisi ziyaret ediyor, oradaki sözde askerlerine talimatlar veriyor. Hatırladınız mı o günleri? Görevlilerle millet ayrıdır. Bir “görevliler” vardır, bir de “millet” vardır. HDP’nin bulamadığı budur. Millet. Bir de görevliler var. Bu görevliler bu milletin görevlileri değildir. Bir de milletin görevlileri var. Milletin kendi demokrasisini, kendi hakkını hukukunu emanet ettiği insanlar var. HDP’nin açmazı budur. Hala ciddi bir mengene içinde ve oradan kendisi kurtulması mümkün değildir.

TRAFOLARDA FARE ARAYAN BİR PARTİ DEĞİLİZ

Peki B planınız var mı? Diyelim ki geldi ve geçildi, HDP listede, buna göre bir B planınız var mı?

-7 Haziran akşamı millet nasıl bir irade ortaya ortaya koyarsa, AK Parti için bu tablo kabul edilebilir bir tablo olur. CHP gibi, MHP gibi trafoda fare arayan bir siyasi parti olmayız biz. Millet ne ortaya koyuyor ise biz onu kabul ederiz. Ama bizim iddiamız şu, biz Türkiye’de ilk 13 yılda bu milletin hayal ettikleriyle bu milleti buluşturan birinci evreyi tamamladık, birinci atılımı tamamladık, birinci kalkınma hamlesini tamamladık, şimdi hedefimiz ikinci kalkınma hamlesidir, buna ihtiyacımız var.

YÜZDE 52 İLE SEÇİMİ TAMAMLAYACAĞIZ

-Sayın Erdoğan döneminde çıraklık, ustalık, kalfalık dediniz. Her dönemde yeni bir slogan. Bu kez ne diyecek AK Parti?

-15’inde görürsünüz. Hem milletvekili adaylarımızla buluştuğumuz, hem seçim beyannamemizi açıkladığımız, hem de sloganlarımızı açıkladığımız bir tanıtım olacak. Biz siyasi partiler olarak milletimizin yarınlarını ümitlendirmek ve bunu gerçekleştirmekle mükellefiz. Türkiye’yi kaosa, istikrarsızlığa, eski Türkiye’ye döndürmeye çalışanlara karşı bu milletin önüne yeni bir ümit koyuyoruz. Ve Türkiye bu ümidini ancak AK Parti ile tamamlar ve 21.asırda, bu başladığı devrimleri ancak AK Parti ile devam ettirebilir. Bu açıdan göreceksiniz 15’inde “seçim makinesi” devreye girecektir. AK Parti’yi öyle görün, bir seçim makinesi devreye girecek ve 15 ile 7 Haziran arasında millet, 21.yüzyılda bu ülke nasıl konumlanacağını, herbir bireyin özgürlüğünü, demokrasinin zenginliğinin nereye ulaşabileceğini ve bunu yapabilecek tek mekanizmanın da AK Parti olduğunu içselleştirerek sandığa gidecek. Ve sandıkta, 13 yıldır elde ettiğimiz 1.kalkınma dönemini, 2.kalkınma ve demokrasi sıçramasına ulaştırabilecek emaneti de bu millet verecek, çok net söylüyorum. Bu kampanya başlamadan önce dahi söylediğim rakamın bir puan altına inmem. Biz bu seçimi %52 ile tamamlayacağız. Şu an 46-47 gösterenler elbette ki 7 Haziran seçimleri sonrasında biz burada olacağız, görüşeceğiz.

-%52 temenni mi, veri mi?

-Şimdi şöyle söyleyeyim, bu işin matematiğini yapmış, altı yıl araştırmalarla sabah akşam meşgul olmuş ve AK Parti’ye geldiğinde de yerel seçimlerle ilgili bu konuda araştırmaların tamamen emanet edildiği bir kişi olarak söylüyorum. Şöyle bir problemle karşı karşıya AK Parti: 13 yıl Türkiye’yi gerçekten çok iyi yöneten kadrolar var. Bu kadroların bir de lideri var, Recep Tayyip Erdoğan. Bu kadroların önemli bir bölümü üç dönem vesilesiyle kadroda bulunmayacaklar. Ben de halk olarak sorarım, “acaba AK Parti bu dönemde önümüze ne koyacak ki bu ikâmeyi memleketimin hayrına geliştirecek”. 13 yıldır milleti memnun eden bir siyasi iklim geliştirdi AK Parti. Ve Türkiye’ye dış dünyadan bakıldığında, öyle kolay bir iş değil bu. İran’la komşu olacaksınız, Irak’la komşu olacaksınız, Suriye ile komşu olacaksınız, Libya ile yanyana bulunacaksınız, Ukrayna ile komşu olacaksınız ve bu ateş hattının içerisinde siz sürekli ülkenizi ileriye götürmek için, istikrarla birlikte bunu sağlamaya çalışacaksınız. Dünya bile hayret ediyor. Şimdi bunu devam ettirebilecek bir yapıyı ortaya koyacaksınız ama bunu da yeni bir kadro yapacak. Yani yenileyeceksiniz, heyecanı devam ettireceksiniz, memnun edeceksiniz ve dönüp millete diyeceksiniz ki “işte bunlar yeni Türkiye’nin kodlarını geleceğe taşıyacaklar”. Şimdi bu önümüzde seçime kadar olan süreç, hergün bizim üzerine koyacağımız bir süreçtir. Şu anda 47-49 bandında gözüken AK Parti’yi bu süreç 52 bandına taşıyacak ve göreceksiniz ki biz 52 bandında seçimi tamamlayacağız ve Türkiye’de anayasayı değiştirme yeterliliğini elde edeceğiz. Bu, milletimiz için de Türkiye için de bir fırsattır. Geldik 11 bin dolara, bunu 25 bin dolara götürmek zorundayız. Siyaset mekanizmasını değiştirmek ve yeni sistemle milletimizi bir araya getirmek zorundayız. AK Parti bu millete hep yeniyi vaadetti. Ve hep yeni ile buluşturdu.

AK PARTİ HİÇ TEREDDÜT ETMEDİ

Birşey daha var. Ben muhafazakar bir adamım, bazen devrimden, yenilikten çekinir durumda da olurum. Kravat rengimizi değiştirmekten bile tereddüt ederiz bazen. Ama AK Parti hiç tereddüt etmedi. Bu milletin önüne hep devrim koydu. Bu millet devrimi kabul etti ve bunun içerisinde oldu, bunu güçlendirdi. 9 seçimin anlamı budur. Bunun anlamını biliyoruz biz. “Ben 9 seçimdir seni destekliyorum, cumhurbaşkanlığı seçiminde de sana yüzde 52 oy verdim, ben senİ tasvip ediyorum ve onaylıyorum”. Bunu söyleyen bu millet. Biz de bunun sorumluluğunu yerine getirdik. Her bir adayın belirlenmesinde alnımızdan akan ter damlası, aslında bizim sorumluluğumuzun damlasıydı. Çünkü bir millet var ve bu sizden birşey bekliyor.

Diyelim ki Türkiye koalisyonlara mahkum oldu. Bunun bedelini ödeyemeyiz, ödeyemez Türkiye. Diyelim ki Türkiye’de bugünkü faiz %25’lere %30’lara, 50’lere çıktı, enflasyon kat be kat arttı. Bunun bedelini ödeyemeyiz. Neymiş, emeklilere iki kat fazla verecekmiş. Sen emeklinin, iktidara geldiğin zaman maaşını ödemekten aciz duruma düştün. Allah korusun bugün iktidara gelsen Türkiye’de memurlar maaşını alamazlar. Biz o günleri yaşamadık mı? Tevellütümüz o kadar eski olmamasına rağmen biz bunları yaşadık. Bu ülkeyi, 500 milyon dolar dışarıdan paraya mahkum eden bir tablodan devraldı AK Parti. Ve bunu 130 milyar dolar paranın üzerinde Merkez Bankası’nda rezervi olan bir anlayışa götürdü. Bu millet sağladı bunu. Siyasetçi milletin talimatlarını yerine getirir.

KABAHATİ KENDİMİZDE ARARIZ

Koalisyonlara kalırsak vebal dediniz. Ya koalisyonu size uygun görürse seçmen?

-Biz görevimizi yerine getirememişiz demektir. Kendimizde kabahat ararız. Biz CHP gibi millete kabahat bulmayız. Insanları “makarnacılar” diye suçlamayız. İnsanları aşağılamayız. Herkesin oyu eşit olmamalı diye insanları küçümsemeyiz. Kendimize kabahat buluruz. Bir eksik yaptık bir yerde demek ki, deriz. Bunu iki ay sonrasına söylüyorum. Bunu gerçekleştirirken de aynı titizlikle ve aynı sorumlulukla bu icrayı ortaya koyarız. Ne dediler, “bunlar illâ ki çatlayacaklar.” Nerede çatlayacaklar, milletvekili aday belirlemede.. Ne oldu, bunu sizin de çok yakından tanıdığınız bir gazeteci arkadaş yaklaşık 25 gün önce bana sordu “ne olur” dedi. “Hiçbirşey olmaz” dedim. “Ne demek hiçbirşey olmaz, işte cumhurbaşkanı, başbakan, listeler, adaylar, herkes birşey söylüyor”.. Dedim ki “bak, bu iklimi bilen insanlardan bir tanesiyim. Bu iklim hiçkimseye yanlış yaptırmaz. Sorumluluğunuzu eğer millete ve bu coğrafyaya ve insanlığa dair ortaya koyuyor iseniz, bu ben-sen meselesi değil. Bu ülke-millet ve vatan meselesidir”.

Bu ayrışma sizin ve Numan Bey’in üzerinden yürütüldü. Şöyle; bu listelerde Süleyman Soylu ekibini getirecek, Numan Kurtulmuş ekibini getirecek, liste cumhurbaşkanı ve başbakan arasında vs. Buralarda ne yaptınız?

-Şöyle. Ben çocukluğumdan beri bu tartışmaların içindeyim. Biraz da kişiliğimizden kaynaklanıyor herhalde. Numan Bey de öyle. Ben Numan Bey ile il başkanlığı yaptım. O, Fazilet Partisi il başkanı iken ben Doğru Yol Partisi il başkanıydım. Beraber arkadaşlık yaptık, dostluk yaptık, tıpkı bugün yaptığımız gibi. Bunlar hep yapılır. Bunlar ilk kez AK Parti’de var değil, bu Adalet Partisi’nde oldu, Doğru Yol Partisi’nde oldu, CHP’de oldu. Bizim sorumluluğumuz bu tartışmaların içine girmemektir ve girmeyiz de.

Eğer imkân olsaydı Trabzon değil Hakkâri ..

-Hayır, bana önerilseydi. Trabzon’a elbette ki büyük bir heyecanla gidiyorum. Hakkâri’ye şunun için giderdim. Bu adamlarla bir yüzleşmek istiyorum, Allah şahit. Çifte demokrasi anlayışlarını kabul edemiyorum ve sindiremiyorum.

Trabzon’dan meclise gittiğinizde, meclisle ilgili gönlünüzden geçen birşey var mı? Şunu yapmak, şununla ilgilenmeyi seviyorum, vs. gibi.

-Bana müsaade ederseniz bunu kampanya döneminde anlatayım. Ama şunu söyleyeyim, büyük bir heyecan taşıyorum. Yıllardır siyasetin içerisindeyim, 4 yıl sonunda, Allah ömür verirse. Şunu hep yapmak istedim, Cenab-ı Allah da bunu nasip etti, bulunduğum görevlerde hep en iyiyi gerçekleştirmek istedim. Ben siyaset mekanizmasına aşığım. Siyasetin milletin tek gücü olduğuna inanıyorum. Eğer biz bunu iyi bir ekonomist gibi, iyi bir sanayici gibi, siyaseti de en iyi noktaya çıkarırsak, milletin tek temel çıkış noktasının burası olduğuna inanıyorum. Onun için en iyi milletvekilliğini yapmakla sorumluyuz. Bana verilecek her oyun bedelini vermekle sorumluyum. Orada sadece ve sadece büyük bir değişimi, büyük bir dönüşümü, büyük bir hizmet aklını, ortak bir zeminle beraber gerçekleştirebileceğimiz düşüncesi içerisindeyim. Büyük bir heyecanım var, inşallah bu heyecanı yansıtırız ve oradan iyi bir sonuç alırız.

-Başarılar diliyorum, teşekkür ediyorum.
-Ben teşekkür ederim.