“Alparslan varken liderlik tartışıldı mı? Fatih varken liderlik tartışıldı mı?”
Anadolu Basın Federasyonu tarafından düzenlenen Anadolu Sohbetleri programında televizyon ve gazetelerin Ankara Temsilcileri ve haber müdürleri ile bir araya gelen TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Süleyman Soylu, gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Süleyman Soylu, son günlerde meydana gelen gelişmelere ilişkin “Tarihi günlerden geçiyoruz” diyerek, Suriye’de yaşanan halk devriminin herkesin hayal ettiği bir sonuçla noktalandığını ifade etti.
“FAZLA GÜLÜNCE, GÜLMEYİ KENDİME HAK GÖRMEYEN BİR DÖNEMDEN GEÇTİK.”
Soylu sözlerine şu şekilde devam etti: “Zalimliğiniz ne kadar büyük bir kuvvete sahip olursa olsun galip gelemeyeceğinizin altını çizerim. Bence dünya tarihinde önemli bir noktadır: Suriye, peşisıra gelen Gazze meselesi. Bunlara siyasal bir bakış ortaya koymaktan ziyade dünya tarihi ve insanlık açısından bir bakış ortaya koymak lazım. Hepimiz insanız. Putin’in söyleşisini okumadıysanız okuyun. Biden’ın oğluyla ilgili affı hakkında konuşurken, Stalin’den bahsediyor. Stalin’in oğlu esir düşüyor, biliyorsunuz. Stalin’in oğlu esir düşünce karşı taraf bir generalle takas etmek istiyor. Stalin, o bir general; benim oğlum asker, generalle asker takas edilemez. Ve çok elim bir şekilde Stalin’in oğlu idam ediliyor. Putin enteresan bir yorum yapıyor: Putin, Biden’ın insan olmaya karar verdiğini söylüyor. İnsanlık açısından Suriye meselesi de -sonuçları nasıl olursa olsun- Gazze meselesi de bizim hepimizi mahsun eden bir yöne doğru evrildi. Şahsım adına söyleyeyim: Fazla gülünce, gülmeyi kendime hak görmeyen bir dönemden geçtik.”
“İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDAN SONRA, JEOPOLİTİK REKABET HİÇ BU KADAR DERİNLEŞMEMİŞTİ.”
Küresel bir değerlendirmede bulunan Soylu, “İkinci Dünya Savaşından sonra, jeopolitik rekabet hiç bu kadar derinleşmemişti. Yakın siyasi tarihin en büyük jeopolitik rekabetiyle karşı karşıyayız. Ayrıca, ABD’de Trump’ınseçilmesi dünya açısından da yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirilmesi gerekir. Daha önce de söylemiştim: Biden-Harris ile Trump arasındaki fark siyah beyaz ile arasındaki fark kadardır. Bütün politikalar açısından böyledir. Daha doğrusu dünyayı ilgilendiren makro politikalar açısından böyledir. Bunun temel sebepleri hakkında şöyle bir yorum yapmak isterim. 1990’da ABD’nin toplam GSYH’si 8 trilyon dolar; bugün 28 trilyon dolardı. Çin’in ise 300 milyar dolar idi. Bugün 18 trilyon dolar. Avrupa’nın aynı tarihlerde ise 5 trilyon dolar. Şimdi, 2008-2009 ekonomik krizini beraber yaşadık. Avrupa Birliği’ndeki ülkelerin toplam ekonomik büyüklüğü dünyanın dörtte biriydi; bugün %17’si. Sıfıra yakın büyümeyle karşı karşıya kalan bir Avrupa var. Neden dünyada rekabet böyle güçleniyor diye bir rakam daha vermem lazım. ABD’nin kamu borcunun GSYH’sine oranı %130 – eyalet borçları bunun içinde yok aslında ortaya koyduğu daha yüksek boyutlarda. Avrupa’nın toplam borcu %85-90 arasında. Bizimki %29–% 30 arasında. Çin’in %36 bandında. Japonya %200’e yakın. Bu borç kıyasası itibariyle büyük bir problem ortaya çıkıyor. Pandemi’de DSÖ’nün çöp olduğunu gördük. Gazze meselesinde BM’nin çöp olduğunu gördük. Hiçbir etkisi yok. Dünya Ticaret Örgütü’nün ülkeleri koruma kotalarında çöp olduğunu gördük. Dünya’da bu saydığım örgütler açısından sıkı bir problemle dünya karşı karşıya. Acaba, dünya buradan nasıl bir noktaya doğru ilerleyecek? Bugün, gerek Rusya-Ukrayna savaşı bir taraftan batının doğuyu sıkıştırması olarak okunuyor; diğer taraftan Rusya’nın batıyla beraber meydan okuması olarak görülüyor. Rusya bu işe bir yıl dayanamaz dendiğini duydum; ancak Rusya bu dayandı. Aynısı, İsrail Gazze’de 3 ayda bu işi bitirir dediler – dikkat edin birbirine söylemler – devletler açısından söylüyorum, İsrail tüm dünya kendisiyle birlikte olmasına rağmen halklara, toplumlara bir şey söylemek vicdanınızı yaralar ve dünyanın birçok yerinde insanlar bu konuda ciddi reaksiyon gösterdi ve hakikaten kendi devlet ve hükümetlerini sıkıştırdı… Bir yandan da özellikle Avrupa’da ciddi bir şey gelişti: Büyüme konusunda neredeyse sıfıra yakın rakamlar oluşmaya başladı ve Avrupa ekonomisi ve Avrupa’nın tek Pazar anlayışı gittikçe çatırdamaya başladı. Ve Avrupa’da sağ yükseldi. Bu sağ yükselmesini sadece göçmen krizine bağlamak çok yanlış olur. Dünya’da çok büyük bir göç dalgası yaşadık: Afganistan, Suriye, Ortadoğu, hatta Doğu Avrupa’dan ciddi göç dalgası. Bu göç dalgaları kuvvetliydi; ancak buna benzer göç dalgaları daha önce de yaşandı dünyada. Böyle bir sağcılaşma oluştu mu? Kanaatim, bu sağcılaşmanın tek bir sebebi var: Küreselleşme. Küreselleşmeye olan itiraz, Amerika’nın hegemonikpolitikalarına da Avrupa’ya yansıdı: Dikkat ederseniz, 1990’larda çok liberal; neoliberal politikalar ortaya çıktı,neredeyse devletlere gerek yok dendi. Oysa, pandemide hep beraber gördük ki devlet önemli güç ve varlık. Devletlerin önemli bir varlık olduğu gün geçtikçe artan bir önem olarak ortaya çıkmaya başladı. Avrupa toplumunun 2 itirazı var: Birincisi, Avrupa, Amerika’dan 2-3 katı kadar fazla enerji parası kullanıyor. Bunları hesap edebilme gücü var mı? Yok. ABD’nin kendi 50 maliyeti varsa; Avrupa’nın 150 maliyeti var. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Avrupa bunu görüyor ve itiraz ediyor ve daha devleti önceleyen daha kendi ekonomik bağımsızlıklarını önceleyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Peki, Trump’ın gelişini nasıl okumalıyız? Benim değerlendirmem şu: ABD’nin bugüne kadar uyguladığı politikaların aslında iflası anlamına geliyor. Trump, yeni bir Amerika, harika ve güzel bir Amerika sözü verirken, esas itibariyle, Harris ve Kamala müesses nizamın tarafındadır. Peki, Türkiye, müesses nizama karşı olan Amerikan müesses nizamı mı? Türkiye ne kadar yandaştır ne kadar karşıdır bilemem ama Tayyip Erdoğan hükümetine uzun zamandır müesses nizam dersi vermektedir. Bütün bu bahsettiklerim sonrası bir Türkiye tablosu anlatacağım. Bu dünyanın oturuşması biraz zaman alacak ancak yeni bir dönem olduğunu göz ardı etmemek lazım. Son olarak şunu söyleyeceğim: Böyle bir soğuk savaş döneminden sonra çok kutuplu bir dünyadan bahsettik; ben bunun hegemonik bir söylem olduğunu düşünüyorum. Çok kutup yok. Dünyada bu işe aklı eren insanlar diyorlar ki küresel batı, küresel doğu, küresel güney. Aslında soğuk savaş döneminin batısı, doğusu ve bağlantısızları olarak nitelendirdiğimiz ülkeler yani güneydeki ülkeleri. Güneydeki ülkelerin önemli bir bölümünün batıya eğik olduğunu görüyoruz. Türkiye burada nerde? Türkiye uzun zamandan beri aslında batı ile doğu arasında dengeli bir politika kurmaya çalışıyor uzun yıllardır.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da, bu politikayı hem Türkiye’nin attığım adımlar çerçevesinde hem de dünyanın konjonktür ve gidişatı çerçevesinde ve Türkiye’nin kendi havzasındaki çok uzun erimli düşündüğü politikaları çerçevesinde devam ediyor.
“BUGÜN EĞER SURİYE’DE HAKİKATEN BİR HALK DEVRİMİ OLMUŞSA VE İÇ ÇATIŞMALAR SONA ERMİŞSE BIRAKIN EKONOMİYİ, BIRAKIN SİYASETİ, KOMŞU OLARAK, İNSANİ OLARAK BUNUN EN ÇOK FAYDA EDECEĞİ ÜLKE TÜRKİYE’DİR – DİĞER HEPSİNİ BİR TARAFTA BIRAKMAK LAZIM.”
Soylu, “Bugün eğer Suriye’de hakikaten bir halk devrimi olmuş, iç çatışmalar sona ermişse bırakın ekonomiyi, bırakın siyaseti, komşu olarak, insani olarak bunun en çok fayda edeceği ülke Türkiye’dir. Diğerlerinin hepsini bir tarafa bırakmak lazım ifadelerini kullandı ve sözlerine şöyle devam etti: On bir milyonun üzerinde insan oradan başka ülkelere gitti. Ürdün, Lübnan, Kuzey Irak, Avrupa ve Türkiye. Yani genel kütleler burada. Ve bu insanların kendi ülkelerini dönme ümidi ortaya çıktı. Bundan 3 ay önce böyle bir ümit yoktu ve bu insanlar geri dönebilirler mi acaba nereye dönecekler yani PKK bölgesine mi dönecekler, DEAŞ bölgesine mi dönecekler, rejim bölgesine mi dönecekler, hangi bölgeye dönecekler, nereye dönecekler?
“BU TARİHTE BİR LİDERİN KOLAY KOLAY ALAMAYACAĞI BİR RİSKTİR”
Ve Türkiye burada yine Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde bana göre tüm kamuoyunda tersine- liderlikten böyle bir şeydir- bu insanlara sahip çıktı. Bu, tarihte bir liderin kolay kolay alamayacağı bir risktir.
“ALPARSLAN VARKEN LİDERLİK TARTIŞILDI MI? FATİH VARKEN LİDERLİK TARTIŞILDI MI?”
Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine de değinen Soylu, iki dönem kuralı konusunda “ben buna karşıyım” diyerek Merkel’den sonra Almanya ne oldu? Aşağı doğru göçüyor. Sadece otomotiv endüstrisi ya da Çin’den kaynaklanan bir etkiyle değil; aslında bütün sistemi çöktü. Yatay politikalar dediğimiz, insanların niteliklendirilmesi dahil, yatırım ortamlarının iyileştirilmesi dahil, bu politkaların hiç birisinde en ufak bir adım atabilecek kabiliyeti falan söz konusu değil. Scholz geldiğinde 400-500 bin ev yapacağız dedi ancak hiçbir şey yapamadı. Göç enerji dahil birçok politikada tedarik zincirlerinin yönetimi dahil olmak üzere hiçbir politikada başarılı olamadılar. Gittikçe de çöktüler. Şu soruyu sormak lazım: Alparslan varken liderlik tartışıldı mı? Fatih varken liderlik tartışıldı mı? Ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Dünya çok kritik bir evreden geçiyor. Türkiye kritik bir evreden geçiyor. Bu kritik evre içerisinde tecrübe, bilgi ve birikime ihtiyacımız var. Bu esnada biz başka yerlere yerken açmak istiyoruz. ABD’de 2 dönem var diye biz 2 dönem getirdik. Niye getiriyoruz? Amerika bunu ne zaman getirdi? 1951’de getirdi; Eisenhover üst üste 4 defa başkanlık yaptı. Biz de ABD’nin 1951’deki varlığına, zenginlere ulaşalım, biz de 2 defa yapalım; bir defa yapalım. Sistem kurabilirsiniz. Almanya dünyanın en büyük sistemi kuran ülkedir. Almanya hakikaten dünyada kendi sistemini en iyi kurmuş ülkesidir; ancak lider olmayınca sistemi bir işe yaramıyor. Türkiye’yi bu çok kritik bir dönemde 2 dönem kuralı var diye bir maceraya sokmak çok yanlış olur.
CHP madem o kadar çok bu konuda kendine güveniyor kendi adaylarının bizi yenebileceğini, Tayyip Erdoğan’ı yenebileceğini düşünüyor buyurun desin, hadi bakalım madem biz ekonomide zorluklar yaşattığımızdan elde ettikleri sonuçlarla beraber galip gelebileceklerini düşünüyorlar… İç politikada eksik olduğumuzu düşünüyorlar… Türkiye’nin geleceğiyle ilgili attığı adımları yanlış olduğunu düşünüyorlar… Tayyip Erdoğan’ın çeyrek asırdır yıpranmış olduğunu düşünüyorlar… Niye bunu bir kısıt olarak ortaya koyuyoruz? Deniz Baykal’ın yaptığını CHP’nin bugün yapması gerekir. Ez cümle. Deniz Baykal, Tayyip Erdoğan’ın yasağının kalkması konusunda demokratik bir adım attı, ABD’de de bu oldu. Truman’ın iki seferden fazla aday olma hakkı vardı; bu hakkını kullanmadı. Yerel seçimlerde birinci olduğunu iddia eden bir CHP bundan niye kaçar? Niye böyle bir şey ortaya koyar? Ben Sayın Cumhurbaşkanımız ile çalıştım; kararları nasıl verdiğini biliyorum. Türkiye’nin menfaatleri konusunda hangi riskleri aldığını da biliyorum. Demokratik bir ülkeyiz; bu noktada Türkiye’nin bu demokratik tercihinden kısıtlanmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu yarışta bir kısıt olarak konmaması gerektiğini düşünüyorum.
“TÜRKİYE’NİN 6-8 YILA İHTİYACI VAR.”
Soylu, Türkiye’nin 6-8 yıla daha ihtiyacı olduğunu bunun için de Tayyip Erdoğan’a olduğuna vurgu yaparak sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Türkiye altyapısı gerçekleştirdi. Türkiye’nin 2002 yılında 12 bin megawatt yenilenebilir enerjisi vardı; şu anda 60 bin megawatt. Şu anda Türkiye’deki bütün evleri yenilenebilir enerjiyle elektriğini kullanabilir. Türkiye için önemli bir şey. Gabar dağında petrol çıktığında sevindiğimiz zamandan bugün 71 bin varil çıktı. O bölgede bir takım dağların ismi Kürtçe petrol ismi. O bölgede daha çok petrol çıkacak. Yıllık 2 milyar dolar şu anda elde edilen gelir. Toplam 127 bin varil var; bunun 71 bin varili Gabar’daçıkıyor şu anda. Bester dereler bölgesi, karanlık dağlar bölgesi orada yapılan çalışmalar, sondajlar güzel sonuç verecek. Sadece o kadar mı? 7 milyar metreküp doğalgazSakarya gaz sahasından çıkacak doğalgaz. 20 milyar dolar Türkiye’nin yıllık kazanımı. 2028’de Türkiye’nin bütün evlerine doğal gaz verilebilecek. Dördüncüsü de, nükleer santral; o da 7 milyar metreküplük doğalgaza eşit bir açığımızı kapatacak. Bu da, 20-25 milyar dolar bandında bir şey demektir. Bugün Avrupa ve dünyanın en büyük problemi enerjidir ve Türkiye burada ciddi bir altyapı oluşturdu. Avrupa ve dünya bir tek şeye, yani dijitalleşme ve ileri teknolojilere entegre – yapay zekada buna dahil. Mesela biz TOGG’uyaptık – 5 milyar dolar. Piyasada şu an 60 bin TOGG var; 1 milyon TOGG yapıldığı zaman da inşallah çıkacak. Bir de İstanbul Havalimanı var. Bu da bir altyapı. Şu anda dünyanın bütün büyük uçak şirketleri beyaz beyrak çekiyor İstanbul Havalimanı’nın etkinliğinin THY’ye verdiği avantajdan dolayı. Türkiye’nin her tarafında hastane var. Ben Üniversite sınavına girdiğimde 27 Üniversite vardı; şu anda 2013. “Türkiye altyapısı tamamlamış durumdadır. Bundan sonra altyapısını arttırmayacak mı? Arttıracak. Enerjiye, gıda tedarikine ihtiyacımız var. En önemli meselelerden biri olarak GAP Projesinin tamamlanmasına ihtiyacımız var. Damlama suya ihtiyacımız var. Nitelikli işgücüne ihtiyacımız var. Tedarik zincirlerinin iyi bir noktaya gelmesine ihtiyacımız var. Bunlar tüm ülkelerin ihtiyaçları ve olağan şartlarda her politikanın her hükümetin devam ettirmesi gereken işler. Gelişme ve kalkınma serüveni.
“AMA TÜRKİYE’NİN İKİ ŞEYE İHTİYACI VAR; BUNLAR ANCAK TAYYİP ERDOĞAN İLE ÇÖZÜLÜR“
Soylu, “Türkiye’nin iki şeye ihtiyacı var; bunlar ancak Tayyip Erdoğan ile çözülür. Bunlardan bir tanesi uçak motorudur. Biz bugün F-35 projesinden çıkarıldık. F-16 projesine de hala ayak sürüyorlar. Anlaşma yapılmaya çalışılıyor ama top hala onların ellerinde. Enerji ne kadar tam bağımsızlık ise, aynı şekilde uçak motoru da tam bağımsızlıktır. Bu kadar basit. F-16 ve F-35ler bunlar yaşandı. Türkiye’de terörle mücadele bitti; ertesi gün Türkiye’nin kapasitesi önemliydi. Bizim 2016’da iç güvenlikte kullandığımız Bayraktar İHA ve SİHA yok. 2017 yılında kullanmaya başlamışız. 2023’e kadar yılda50 bin saat kullanmışız. Bir çarpan etkisi ortaya koymuş; bir asimetrik hamle olmuş. Türkiye’nin askeri ve güvenlik kapasitesi çok yüksekti; bireysel olarak insanların kapasitesi yüksektir. Dünya’daki diğer kapasitelerden daha yüksek biri kurmay takımımız var. Polisimizde de Jandarmamızda da askerimizde. Bu İHA ve SİHA’lar ile şu yapıldı: tam 30-35-40 yıl terör örgütünün geçtiği tüm telsiz konuşmalarında tüm yerleri haritalandırdık; bunların hepsini İHA ile fotoğraflandırdık; sonra F16 ile işaretledik teröristin ayak izinden 10 bine yakın mağarayı imha ettik. İlk kez söylüyorum. Yıllarca teröristlerden aldığımız ifadeler sonucu, geçiş yolları nerelerdir, güzergahları nerelerdir; bütün bunların hepsi İHA’larla tarandı, F-16’larla fotoğraflandı ve sonrada teröristin ayakkabı numarasına kadar, ayak izine kadar nerde ne oldu anlayışına kadar kabiliyetimiz var. Bu yüzden kendi yapacağımız; başka yerden engellenmeyecek uçak motoruna ihtiyacımız var. Burada muradım şu: Türkiye Tayyip Erdoğan iktidara geldiğinde 5 milyar dolarlık savunma sanayi üretiyordu; bugün 60 milyar dolar. Bugün 7.1 milyar dolar olan ihracatı 24 milyar dolar ile kapattı. Sadece 20 milyar dolarlık dış bağlantıyı geçen sene yapmış. Bu büyük bir şey. Bu hız kesilsin mi istiyoruz? ABD siyah beyaz oldu biz de mi siyah beyaz olalım? Otobüslerin yürümekte zorlandığı Türkiye’den İHA’ların 50 bin saat uçtuğu Türkiye tablosu kıyaslanmalı. Türkiye’nin geleceği açısından iki dönem kısıtıkonulmamalıdır.” dedi
“DEVLET BEY VE TAYYİP ERDOĞAN BİLGELİKLERİNİN ZİRVESİNDE”
Devlet yönetimi, tecrübenin, bilginin ve bilgeliğin daha üst olduğu bir ihtiyaç oldu. Devlet Bey ve Tayyip Erdoğan bilgeliklerinin zirvesindeler. Terörle mücadele eden kardeşlerinizden bir tanesiyim. Hayatımın en zor anlarından bir tanesi; 5 tane komandonun Bitlis Sehi ormanlarında çığın altında kalmalarıydı ve ben onları Bitlis Devlet Hastanesinde morgda gördüm; hepsi sırım gibi delikanlılardı. Türkiye’nin terörle mücadelesini azımsayanlara küçümseyenlere, şu kadar terörist kaldı bu kadar kaldı; bunu masa mezesi haline getirmeye çalışanlara ah ediyorum. Çünkü bir çok ocak söndü. Bu çocuklar bu ülke adına fedai can ettiler. Gencecik eşlerininde kocalarıyla beraber hayatları durdu. Tekrar söylüyorum: Bunu azımsayanlara; bunun masa mezesi haline getirenlere ah ediyorum. Bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başardığı bir iştir. Terör kaç yıldır var? 45. Peki, terör sadece silahlı terör mü? Silahlı terörün dışında da kültürümüzde, inancımızda, değerlerimizde, çocuklarımızda, okullarımızda var. Hakkari’de 2019 yılında tıp fakültesinin kazanan yoktu; 2023 yılında 26 çocuk. Toplam doğu ve Güneydoğu’da 1200 kazanıyordu; 2400-2500 kazandı.
Bu iyi bir şey. 40 yıllık terörün bölgede, Doğu Anadolu’da, Güneydoğu Anadolu’da, İstanbul’da İzmir’de Ankara’da bir etkisi oldu mu? Oldu. Türkiye terörü Türkiye içinde etkisiz hale getirebilecek bir noktaya çekti. Bugün Pençe Kilidin kilidi kapandı; cehennem olarak tabir edilen yerlerin her biri TSK’nın. Kuzey Irak’da 20-25 km; bazı yerlerde 40 km’lik derinlikler oluştu.
“DEVLET BEY’İN VE TAYYİP ERDOĞAN’IN ORTAYA KOYDUĞU BU ADIMIN TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ AÇISINDAN EN ÖNEMLİ ADIM OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”
Bir şey daha söylemek istiyorum: 7 yıl İçişleri Bakanlığı yaptım. Bütün görevlerde ari olarak söylüyorum. İşim bittiği zaman istihbarat raporlarının hepsini okudum. Aşağı bırakıp siz okuyun demedim. Kendi hayatımda bir rakiple mücadele edilirse, rakibin iyi tanınması gerektiğini düşünenlerdenim. PKK’nın kurulduğu günden itibaren statükosu aynıdır. Burada ne demek istiyorum? PKK, 4 ana unsurla kuruldu. Türkiye, Kandil, Suriye ve Avrupa. PKK bu 4 ana unsurunda bir değişikliğe gidebildi mi? PKK’yı kuran Abdullah Öcalan, 25 yıldır cezaevinde. Dünya 25 yıldır çok değişti; terör değişti, terörün şekli değişti, biçimi değişti, ülkeler değişti, devlet anlayışları değişti, savunma anlayışları değişti, her şey değişti, PKK değişikliğe gidemez. PKK’yı ‘Apo‘ kurmuştur. Bütün canilikleri ‘Apo‘ yapmıştır. Kurucu aklının izni olmadan PKK’da hiç kimse bir adım atamaz. Apo, acımasız bir katildir ve bunu en iyi Kandil’dekiler bilir. Daha açmama gerek var mı? Ben, Devlet Bey’in ve Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu bu adımın Türkiye’nin geleceği açısından en önemli adım olduğunu düşünüyorum. Büyük liderler büyük çözümler bulurlar, büyük adımlar atarlar. Bana göre iki lider de büyük adım attılar. PKK’yı Apo kurmuştur, bütün canilikleri Apoyapmıştır. Kurucu aklının izni olmadan PKK’da hiç kimse bir adım atamaz. Meseleyi başka noktaya getirmeye çalışanlara kısa bir örnek vereyim. Denemesi bedava. Apo’nun yanına bir avukat bir telefon verin. Kandil’dekilerin Avrupa’dakilerinnasıl hizaya geleceklerini görün. Soylu, “ABD’nin etkisinde olan YPG Abdullah Öcalan’ı dinler mi?” sorusuna, “Apo hem PKK’nın hem YPG’nin lideri” cevabını verdi. Ben, Devlet Bey’in ve Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu bu adımın Türkiye’nin geleceği açısından en önemli adım olduğunu düşünüyorum. Bu çok net. Anlaşma yok, böyle bir şey söz konusu değil. Size garip gelecek ama Devlet Bey bunu söylediği anda hiçbir şaşkınlık hissetmedim. Büyük liderler büyük çözümler bulurlar. Büyük adımlar atarlar. Bana göre iki lider de büyük adım attılar.” İfadelerini kullandı. Dünya’da sağ yükselirken, Avrupa’da sağ yükselirken, Suriye’de yükselen ne? Sağ. Afganistan’da yükselen ne? Sağ. Türkiye’nin uzun zamandır milliyetçi sağını temsil eden MHP, hem ekonomik zorluklar yaşardığımız ve aşacağına inandığımız şu dönemde hem de bu tip meselelerin oluştuğu bu dönemde, eğer kaygıları oy olsa rahat bir şekilde Dünya’daki sağ trenini kaçırmazlardı. Ama öyle yapmadılar. Bu iki insan tecrübelerinin en üst noktalarında bir şey yapıyorlar: ülkelerine ait gelecek nesillerimiz bu işin içinde artık enerji kaybetmesin; Türkiye kan kaybetmesin mücadelesi içerisinde.
Çözüm süreci ile yeni sürecin birbirinden farklı olduğunu söyleyen Soylu “eğer orada terör devleti kurulursa gelecek nesillere 50 yıllık bir bela bırakırız. Bunun geçmiş çözüm süreci ile hiçbir bağı yok. Yöntem olarak da teorik olarak da hiçbir bağı yoktur…” dedi. Devlet Bey ve Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu bu adım, Türkiye’ningeleceği açısından en önemli adım olduğunu düşünüyorum bu çok net. Bu iki insan hayatının son dönemlerinde tecrübelerinin en uç noktalarında ülkelerine ait gelecek nesilleri bu işin içinde ülke enerji kaybetmesin diye mücadelesi içindeler. Abdullah Öcalan çıkar silahları gömün derse Türk demokrasisi terörden arınır mı arınır. DEM üzerinden terör baskısının olmadığını söylemek mümkün mü? Şu an yeni bir şeyler konuşulacak. Eğer orada terör devleti kurulursa gelecek nesillere 50 yıllık bir bela bırakırız. Bunun geçmiş çözüm süreci ile hiçbir bağı yok. Yöntem olarak da teorik olarak da hiçbir bağı yoktur.
“ESAS HEDEF YPG’YE SİLAH BIRAKTIRMAK“
Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan’ın attığı adım asimetrik bir adım olduğunu söyleyen Soylu; “Biz 45 yıldır bize hazırlanan tuzağı bozuyoruz. Kimse ile müzakere yapılmıyor. Müzakere yok, anlaşma yok, böyle bir şey konusu değil. Devlet bey bunu söylediği anda hiçbir şaşkınlık hissetmedim. Ben de kafamda yıllardan beri bunu sürekli dolandırıyorum. Dolandırdığım şey şu; Türkiye de mücadele üstünlüğünü aldık ve götürdük ve peki sonra ne yapacağız? 40 yıl geçti 40 yıl daha mı geçmesi lazım. Büyük liderler büyük adımlar atarlar. Bana göre iki lider de büyük adım attı. Eğer İYİ Parti ve diğerleri biz acaba MHP alan boşaltıyor biz bu alanı doldururuz diyorlarsa milliyetçiliği iyi okumaları lazım. Esas hedef YPG’ye silah bıraktırmaktır” dedi.
“TAYYİP ERDOĞAN NE SÖYLEMİŞSE EKSİKSİZ HEPSİ DÜNYADA GERÇEKLEŞTİ”
Sayın Cumhurbaşkanımız ile yaptığı bir görüşmeye değinen Soylu, “Tayyip Erdoğan beni ilk çağırdığında, o gün ne söylemişse eksiksiz hepsi dünyada gerçekleşti. O gün arzu ettiklerini de ifade etti. Endişelerini de dile getirdi. Mesela, Gezi olayları 17-25 henüz olmamıştı. Türkiye sağının güçlenmesi lazım. Tahkim edilmesi lazım. Amerika budur. Suudi Arabistan budur. Tablomuz budur. Yani bir siyaset perspektifi, bir devlet perspektifi. Ben o gün siyasete adım atmaya zorlandım tabii. Bizim gibi adamlar biraz Karadenizlilikten de geliyor, ya hep ya hiç. Ortası olmuyor, ortası olsa iyi olacak ama ya hep ya hiç. Ve bugün tabi böyle bir yolculuk başladı. Ben o günden itibaren hem Tayyip Erdoğan’ın uyguladığı politikaları gücüm yettiğince tahkim etmeye desteklemeye, dilim döndüğünce anlatmaya, elimden geldiğince yapmaya çalıştım. Ve sadık oldum. Yani sadakatin dışında bir şey yapmadım.” dedi.
“BENİM İÇİŞLERİ BAKANLIĞI DÖNEMİM ÇOK ZOR BİR DÖNEMDİ”
Bakanlık döneminde verilen mücadele ilişkin açıklamalar yapan Soylu, sözlerine şöyle devam etti: “Benim içişleri bakanlığı dönemim çok zor bir dönemdi. 15 Temmuz darbesi olmuş. Emniyet teşkilatından 50 bine yakın ihraç söz konusuydu. 21.000 emniyet müdüründen ancak 9 bini; 600 tane emniyet amiri kalmıştı. Neredeyse yeni bir emniyet teşkilatı kurduk. Fetö ile mücadele ettik. Pkk denilen unsurla mücadele ettik. DEAŞ, coğrafyamızın ve ülkemizin en büyük problemlerinden birisiydi. Dünyanın en büyük göç dalgasıyla karşı karşıyaydık ve aynı zamanda da depremler, yangınlar, seller, afetler ve pandemi... Pandemi döneminin sağlık ve diğer idari gözetim dışında önemli bir yükü üzerimizdeydi. Bütün bunlarla alakalı elimizden geleni yaptık. Eksiğimiz oldu mu oldu aksaklık oldu mu oldu. Olayın içerisinde çok abandığımızda bazı şeylerde meseleleri farklı gördüğümüz oldu mu olabilir. İnsanız yani... Yani insanın eksikleri olabilir hepimizin olabilir. Ama şunu ifade edeyim. Geriye dönüp baktığımızda ben kendi kendimi değerlendirdiğimde eksiklikleri görüyorum. Bazen bazı videolarını görüyorum, bunu da söylememek lazımmış diyorum. Ama bugünden söylüyorum, Onu bugünden söylüyorum. Yani şunu söylemeseydim, ne gerek var bunu söylemeye. Bir kere seyredip kapatıyorum. Ama insan da böyle bir varlık tekâmülediyor zaten. 10 yıl önce giydiğiniz elbiseyi giyemiyorsunuz. Böyle bir tabloyla karşı karşıyasınız; ama şunu söyleyeyim. Biz Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası Fetö’den ari tertemiz güvenlik altyapısında oluşturduk. Benim de aldığım güçlü bir müktesebat vardı. Fetö’den ari dedim. Fetö’den ari dedim dikkat ederseniz. Fetö yargıyı etkiledi mi etkiledi. TSK’yı etkiledi mi etkiledi. Emniyeti etkiledi mi etkiledi. Hepimiz etkiledi. Parmak izi sistemimiz yoktu… Türkiye’de son 3 yıldır faili meçhul cinayet yok. 4 yıldır İstanbul’da faili meçhul cinayet yok. Neden? Cumhuriyet tarihinde böyle bir şey yok. Çünkü yüz tanıma sistemimiz, parmak izimiz, SARP’ımız, diğer kriminal balistikalarımız. Bütün bunlar öyle bir sistem oluşturdu ki ben geldiğimde beni bağışlayayım el ayası alınıyordu. Nüfus kâğıdı için gidiyordunuz; el ayası veriyordunuz. Bu el ayasının başka bir karşılığı var mı? Yok. Dünyada hiçbir ülke kullanıyor mu? Yok, biz niye kullanıyoruz? Oysa bizim elimizde emniyette alınan, kriminalde alınan, pasaportta alınan parmak izleri var. Bütün hepsini aldık; bir de kendi yazılımımızı yaptık. HAVELSAN ile beraber yaptık, Dünyada 7 yazılımdan biri… Şu anda göçten tüm alanlara kadar Türkiye’nin güvenlik alt yapı oluşturuldu. Yüz tanıma sistemi bizim kendi yazdığımız yüz tanıma sistemi. Ben bunu videoyla göstermiştim. Bütün dünyada bunu gösterirler yani gösterirler? Neden gösterirler? Demo olarak da gösterirler. Birisi size yüz tanıma sistemi satarsa, 500- 1.000 kişi arasındaki bir taneyi gösterir ki bundan onur duyarlar; biz de eleştiriliyoruz. Biz, onur duyacağımız sistem; biz yaptık. Hem de bunu bir tane de yapmadık. Çok koşturduk KOM’u koşturduk, istihbaratı koşturduk, siberi koşturduk, bilişimi koşturduk, hepsi kendi adına bir şey yapmaya çalışsın ki en iyisi hangisiyse sonradan hepsinin almaları için. İHA’dan bahsettim; ATAK helikopterinden bahsettik, genel maksatlı helikopterlerden bahsettik veya skorsky’den bahsettik. Jandarmada bunların hiçbirisi yoktu. Hücum helikopteri yoktu; Poliste hücum helikopteri, yoktu; şimdi var. Bütün bunların hepsi halk yapısı sistemi. Bütün bunların hepsi altyapısı, sistemi hepsi gerçekleşti.
Organize Suçlarla mücadelede göreve geldiğimden görevi bıraktığım dönem arasındaki çökertilen örgüt sayısı katı 27. Ama o yılın şartı başkadır; bu yılın şartı başkadır, buna böyle bakmazsınız ki. Bunu böyle değerlendirmek lazım: Belki o yıl organize suça yoğunlaşmamışızdır; başka bir şey yoğunlaşılmıştır. En düşük olup da benim değerlendirmeye aldığım kıyasladığım noktada. Devlette bir süreklilik esastır. Bu süreklilik devam eder. Bu kadar basit. Uyuşturucuyla mücadelede vereceğim rakam şudur: Dünyada uyuşturucu konusunda değerlendirmeler birkaç şekilde yapılır. Bunlardan bir tanesi uyuşturucuya bağlı ölümler uyuşturucunun yaygınlığı ve kullanımının sonucu ölümdür. İlk İçişleri Bakanı olduğum zaman 2016 tamamlandığında 920; 2017 yılında 941. Dünyada bu rakam milyonda 70 falandı. Bizde 6-7 civarında. 2017 yılında yükseldi. Sonra arkadaşlarla bir eylem planı hazırladık. Bu eylem planında metruk binaların yıkılması da var. Hani yıkım kararı arkadan gelsin dediğim iş var ya. Onun da bir hukuki alt yapısı var, onu içişleri komisyonunda açıkladım. O zaman CHP’liler keşke böyle söyleseydin dediler; Zaten böyle söylediğimi; ama kimsenin duymadığını söyledim. Bu birincisi. İki, Türkiye’de Narkotimler 15 ilde vardı 81 ile çıkardık. Üç, ayağını kırın dediğimde 941 rakamını gördüm ve ürktüm. Bunu durdurup aşağı indirmek lazımdı. Türkiye’de 44 kriterle illerin risk ölçümünü yaptık; 34 ayrı kriterle de ilçelerin ölçümünü yaptık. Dördüncüsü, kanalizasyonlardan 62 vilayetten – böyle bir şey yoktu- veri aldık ve her çeyrekte nerede ne kullanıldığını ölçtük. İçişleri Bakanı olduğum gün hapishanede 35.000 kişi vardı. Biz arz ile mücadele ediyoruz. Bizim mücadelemiz arzı düşürmek ve arzı sokakta engellemek. Bizim uyuşturucuyla mücadelemiz 4 ayrı unsurla yapılıyor: 1- arzla mücadele, 2 – tedavi, 3 –rehabilitasyon, 4 – topluma kazandırmak. İçişleri Bakanlığının görevi bunun arzla mücadele ayağıdır. 126.000 metruk bina belirledik. Bunun 15- 16 binini rehabilite ettik; kalan diğer 97-98 bini de yıktık. Onun dışında 35.500 kişiydi içeride. Operasyon sayımızı yıllık 80 binden 240 bine çıkardık. Böylece, sahada çok ciddi ve büyük sayıda torbacı oluştuğundan cezaevindeki kişi sayısını arzla mücadele edebilmek için 128.000 rakamıyla bıraktık: 35 binden 128 bine. Yani önemli bir şey yapıldı. 941 rakamı niye düşmüş olabilir? 2002 yılı sonu itibariyle 247’ye düştü. Dünyada böyle bir şey yok.
“DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ İKİ MESELEDE TÜRKİYE’Yİ ÖRNEK GÖSTERDİ”
“Bakınız iki mesele Dünya Sağlık Örgütü tarafından örnek gösterilmiştir. Bunlardan bir tanesi uyuşturucuyla mücadelede ölümlerin düşürülmesi. Buradan muradım şudur: Uyuşturucuya bağlı ölüm sayısını 947’den 247’ye düşürmüşsünüz; dörtte birine. Bu mücadeleyle olur. Türkiye’nin doğusunda yakalanan uyuşturucu oranı %25’iydi. Batısında %75’ti, Türkiye’nin doğusunda yani girdiği yerde %75 yakaladık; batısına ancak %25’i kaldı. Her yıl ortalama 140 ton uyuşturucu yakaladık. Bütün bunlarla ilgili büyük bir mücadele ortaya konuldu. Bu rakamları sadece bugün söylüyor değilim. Ben İçişleri Bakanlığı yaptığım her sene bütçede anlattım ve muhalif dahil olmak üzere herkese verdim. Bunlar yapıldı, bunlar edildi, bunlar gerçekleştirildi, bunlar ortaya konuldu diye.”
“BAKANLIK KAMERASIYLA 2 MİLYON RESİM ÇEKTİRMİŞİM”
Beni birçok organize suç örgütü ile ilişkilendiriyorlar. Partiye gidiyorum, birisiyle resim çektiriyorum, herkes çektiriyor benimle resim. Ben 2 milyon İçişleri Bakanlığı kamerasıyla resim çektirmişim. Dışarıda çektirilenler hariç. Millet diyor ki ‘gel resim çektirelim.’ Ben dün akşam bir düğüne gittim. Düğünde nikah şahidiyim. 3 tane çocuk geldi, ‘resim çektirebilir miyiz?’ Ne diyeyim, çektiririm. Ama ben ona eğer bir hukuksuzluk ve kanunsuzluk yaparken iltimas geçiyorsam o zaman suçluyum. Tanımam bilmem de birçoğunu tanımıyoruz. Havalimanının açılışında birisiyle fotoğraf çektiriyoruz. Adam ondan sonra bir meselenin konusu oluyor. Herkesle fotoğraf çektirmiş ama benim fotoğrafım öne çıkıyor. Böyle bir ayrımcılıkla da karşı karşıya kalıyorum. Ben ekşi yemedim ki midemi ağrısın. Netice itibariyle bu ülkede bir başbakan idam edilmiş.
BAŞBAKANIN İDAM EDİLDİĞİ GÜN O GÜN DEĞİLDİR; BAŞBAKAN VE BAKANLARIN İDAM EDİLDİĞİ GÜN, ONUNLA İLGİLİ DEDİKODU VE TEZVİRATLARA TÜM TOPLUMUN İKNA EDİLDİĞİ VE YANSITILDIĞI GÜNDÜR.
Soylu, sözlerine şu şekilde devam etti: “Başbakanın idam edildiği gün o gün değildir; başbakan ve bakanların idam edildiği gün, onunla ilgili dedikodu ve tezviratlara tüm toplumun ikna edildiği ve yansıtıldığı gündür. Yani Biden’ınkonuşmasında itiraz ettiği şeydir: Dezenformasyon yani yanlış bilgilendirme. Başbakanın idamını hazırlamışlar zaten. Başbakan hırsızlık yapıyor; Başbakan uluslararası çetelerin mensubu, Başbakan şunu yapıyor, Başbakan bunu yapıyor; Başbakan uçakla altın kaçırıyor. Ondan sonra hiç kimsenin sesini çıkaramayacak bir hale getirmişlerdir. Bunun için Türkiye’de dezenformasyonla mücadele eden kimse çok güçlü, zorlu bir iş yapıyor. Doğru bir hamledir. Onların başına bu gelmiş; bizim başımıza bu iş gelmiş çok mu az diye üzülüyorum. Etrafımdaki insanlar üzülüyor. Birisi örnek verdi: benim hakkımda da kötü şeyler söyleyen bir adamın hakkında bir iş çıktı; kalp krizi geçirmiş. Benim hakkımda binlerce söz söyleniyor; Allah’a sığınıyorum ben. Çünkü biz çok doğru bir dönemde çok doğru işlerin altında imza attık. Yaptığım işlerle ilgili en ufak bir eksikliğim söz konusu değil; üslubum konusunda tartışılabilir eleştirilebilirim.”
“YOLUNDAN DÖNENİN KAŞIĞI KIRILSIN…”
Bir programda siyaseti bırakma konusunda sözleri hatırlatılan Soylu, “biz siyasette bir tarafız. Ve bizim tarafımız çok net. Bugün Tayyip Erdoğan hangi ilkeleri çiziyorsa bizim tarafımız o. Erdoğan da Türkiye’ye yüzyıllık bir politik yol çizdi, bir Erdoğan politikası oluştu. Bu çok net. Ben daha önce de söyledim bunu. Defalarca da ifade ettim. Şimdi tekrar ifade edeceğim. Ben daha önce de Tayyip Erdoğan’ın siyaseti bıraktığı gün siyaseti bırakacağımı söyledim. Benim siyasi parantezim Tayyip Erdoğan’la birliktedir. Ben bırakmıştım. Beni siyasete tekrar dahil etti. Allah binlerce kere razı olsun. Liderimiz liderimizdir; davamız da davamızdır. Yolundan dönenin kaşığı kırılsın. Ve Milletvekilliğimde dördüncü dönemim. Ben 7 Haziran 2015’ten beri bakanlık yaptım; ama milletvekiliyim. Bana göre çok… AK Parti üç dönem kuralı var uyar uymaz önemli değil; ama dört dönem önemli. Bu dönem milletvekilliğim son dönemim. Yani milletvekilliği başka bir şey oldu. Yeni bir sistematiğe döndü. Ben verimli olamıyorum. Benim kendime ait böyle bir özeleştirim var. Bana bugün deseler “beni nolur azad edin” diyeceğim. Bu noktadayım. Bu sitemden dolayı değil.
Diğer mesele şudur: Sayın Cumhurbaşkanımız iki dönem olacak diyerek yani 2027-2028 neyse işte ben rahat rahat konuşuyorum. Ben kavlime sadığım. Allah nasip ederse bu dönemin sonunda aktif siyaseti bırakacağım. Yani bu konuda net bir değerlendirmem var: Cumhurbaşkanımızın seçilmesi için, davası için… Demin ne söyledim: on üç yaşında çocuktum; Babam elime referandum için hayır oyu vereceksin; bu kağıtları dağıtacaksın dedi. Ben davamın eriyim. Hiç bunda en ufak bir şey söz konusu değil. En ufak bir sitemim de söz konusu değil. Böyle bir şeyin anlaşılmasından da edeb ederim. Hele cumhurbaşkanımıza karşı.
“TAYYİP ERDOĞAN’IN SEÇİLMESİ İÇİN CAN HİRAŞ ÇALIŞACAĞIM”
“Ama bu dönem sonu itibariyle bunu bırakacağım. Fikrimi danışırlarsa; dünyayı da siyaseti de okumaya çalışıyorum. Tayyip Erdoğan seçilmesi için can hiraş çalışacağım. Murat Kurum İBB adayıydı. Murat Kurum kadar çalıştım diyemem. Ama sahada onun bir alt kademisine kadar çalıştım. Yani Tayyip Erdoğan’dan daha fazla çalışarak onun tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesi için elimden geleni yapacağım. Bu hem Cumhurbaşkanımıza olan sadakatim sebebiyle; hem de ülkemizin geleceğiyle ilgili bir sorumluluk.”